Ana Sayfa Blog Sayfa 49

Milletvekillerimiz iyi bilsinler, Aydın artık o eski Aydın değil

1980 öncesi, kendi yağı ve tuzuyla kavrulan Aydın çiftçisi, henüz o yıllarda iç göçler de olmadığından, yaşantısından memnundu, azla yetiniyor, artanı biriktirebiliyordu.

Bu denge 1990’lı yıllarda Türkiye Gümrük Birliği’ne girince ve o yıllarda etkisini gösteren globalleşmeyle bozuldu.

Tek çözüm, çiftçinin acilen Tarıma Dayalı Entegre Sanayi’ye geçiş yapmasıydı. Yani ürettiklerini, örnek olarak sütü çiğ olarak değil de peynir, kaymak olarak satmaktı.

Dönüşümü çabuklaştırmak için kırsalda yatırım yapacaklara kredi vermek üzere TKDK, üretim tesisi kuracak küçük ve orta ölçekli yatırımcılara kredi desteği sağlamak için KOSGEB kuruldu.

Özetle un hazır, şeker hazır, sıra helva karmasına gelmişti ki, o görev milletvekillerine düşüyordu.

Çünkü Aydın çiftçisi sağlamcıdır, bilmediği bir alana hele borç alarak yatırım yapmaktan, bürokrasi ile mücadele etmekten korkar. Cesaretlendirmek gerekir.

O nedenle tanınan, bilinen, kurumlarda ağırlığı olan, sözü geçen birisi önüne düşerse yatırıma razı olur. Birkaç örneği görülünce arkası gelir.

Ama Aydın, sahip olduğu eğitimli beşeri gücü ve sanayileşmedeki bu coğrafyanın sağladığı diğer imkânları, milletvekillerinin görmezden gelmelerinin de bir sonucu olarak değerlendiremedi.
O nedenledir ki, günümüzde kişi başı milli gelirden aldığı pay, ülke ortalamasının 18-20 bin TL altındadır.

Yoksulluk ve işsizlik kendine muhtaçlıkta politikacının işine gelebilir ama sadaka toplumu olmak, insanların onurunu, gururunu ve karar verme özgürlüğünü kesin olarak yok eder.

Nitekim diplomalı işsiz gençler, harçlık almaktan utanır oldukları için bu ülkede ömürlerinin en verimli günlerini gündüz uykuyla, geceleri internet başında geçiriyorlar.

Bu durum, sorumluluğun bilincinde olan milletvekillerinin ve politikacıların uykularını kaçırmıyorsa bilin ki, onların siyasetten beklentisi kendilerinedir; konforudur, ballı emeklilik maaşıdır.

Aydın’da maalesef bu anlamda siyasetçinin öznesi kendisidir.

Sonuçta o sanayicinin öngörüleri gerçekleştiği gibi daha da beteri oldu, günümüz gençleri o gazozu bile satacak imkandan yoksunlar.

Üniversite açmışsınız, en gözde üniversiteleri bitirmiş gençleriniz var; iş imkânı sağlayarak bilgi ve enerjilerinden yararlanamıyorsanız neye yarar?

Oy avcılığı için gereksiz yere belediyelere işçi alırsınız, bu sefer de belediye maaş ödemekte zorlanır, SGK prim borçları için kapıya dayanınca çığırtkanlık yaparlar.

Nasıl olsa devletin malı deniz… Bu utanç duyulacak bir haldir.
Aydın değişsin, refah seviyesi artsın, insanlar mutlu olsun isteniyorsa, milletvekillerinin ve elitlerin yüzleşmeleri gereken gerçek budur.

Bu manzara karşısında, eğer yüzleşme olacaksa işe şu iki sorunun yanıtını bulmakla başlanmalıdır:

İlki, vekâletin kendilerine yüklediği sorumluluğun bir gereği olarak girişimcilik konusunda milletvekillerinin gençleri heveslendirmek, istekli olana yardımcı olmak gibi bir yükümlülükleri yok mu?

İkincisi; muhalefet milletvekili olmak yasama çalışmaları dışında yan gelip yatmak mı, ya da dostlar alışverişte görsün misali kuru birkaç demeç vermeyi siyaset yapmak mı sanıyorlar?

Örnek:
Çoğunlukla TKDK, bazen de KOSGEB kredileri ile üretim ya da işletme tesisi kuracakların karşısına ilk çıkan engel imar sorunu oluyor.
Köyler mahalle olmuş ama imar durumları ilçeyle entegre hale getirilememiş.
Vatandaşların buralarda üretim tesisi veya işletmeler kurabilmesi için yedi kurumdan izin almaları gerekiyor, o da kolay olmuyor.

Muhalefet ve iktidar milletvekilleri bu konuyu bilmiyor olabilirler mi? Farkındalar ise BŞB başta çoğu belediyenin yönetimi muhalefette. CHP milletvekilleri çiftçinin, girişimcinin üretim ya da işletme tesisi kurmasında en büyük engel olan bu konuyu niye çözmüyorlar?

Sonuç olarak anlattıklarım bir ütopya değildir. Gerçeğin kendisidir. Çünkü Aydın dışında çoğu ilde belediyeler kalkınma ajansı gibi çalışır, milletvekilleri bir öncü, bir liderdir.

Aydın kalkınmıyor, daha geriliyorsa o nedenle gençler İzmir-Denizli Karayolu’nda gazoz bile satamıyorlarsa asıl sorun, siyasetteki kifayetsiz muhterislerin başı çektiği kısır döngüdür.

Eski Aydın bu sarmaldan çıkarsa, mümkündür.

[article id=”5220″ color=”bg-primary”][/article]

Aydın’ın Yunan işgali altındaki adaları turizme açılsın

Ancak, bunu gerçekleştirebilmek için öncelikle bu adaların Yunan işgalinden kurtarılması ve Aydın Büyükşehir Belediyesi’nin mücavir alanı olarak ilan edilip sahip çıkılması gerekmektedir.

Bugün, Büyükada’nın iki katı büyüklüğündeki “NERGİZÇİK” adası Yunan işgali altındadır.
Aydın sınırları içinde bulunan adalar şunlardır: “FERNOZA, HURŞİT, EŞEK, NERGİZÇİK, MARAHATİ ve BULAMAÇ.”

Bu adalar, 1912’deki Uşi Antlaşması ile İtalya’ya bırakılan ve daha sonra İngilizler tarafından Yunanistan’a verilen 12 Adalar değildir. Uluslararası haritalarda “TÜRK ADASI” olarak tescil edilmiş egemenliğimiz içinde yer alan adalarımızdır.

Ege Adalarının hukuki statüsünü belirleyen uluslararası antlaşmalar 1913 tarihli Londra Antlaşması, 1923 tarihli Lozan Antlaşması ve 1947 tarihli Paris Barış Antlaşması’dır.

Hepimiz hatırlarız, “KARDAK KAYALIKLARI” için Yunanistan ile savaşın eşiğine kadar gelmiştik. Bugün ise Türk toprağı olan 20 ada ve iki kayalık Yunan işgali altındadır.

Ege’deki yerli ve yabancı turist sayısının azlığını Yunan adalarına yapılan seyahatlere bağlıyoruz. Ancak, Yunan adalarının Ege kıyılarımızdan daha ucuz olması, turistlerin sadece bu yüzden Yunan adalarını tercih ettiği anlamına gelmez.

Kuşadası, Güzelçamlı, Davutlar, Didim, Akbük, Bodrum, Marmaris ve Fethiye son yıllarda beton tarlasına dönüştü.
Dağlar, taşlar, zeytinlikler, sebze ve meyve bahçeleri imar rantlarıyla talan edildi.

Yerli ve yabancı tatilcilerin Yunan adalarını tercih etme sebepleri sadece ekonomik nedenlerle mi, yoksa ucuzluk dışında başka etkenler de mi var?

Yunan adalarındaki esnaf kimseyi rahatsız etmiyor.
Gelenleri gözleri, sözleri ve davranışlarıyla taciz etmiyor.
Sokaklarda rahatsız edici müzik yayını yapılmıyor.
Mağazalarda ürünlerin üzerinde, restoranlarda ise menülerde fiyatlar açıkça belirtiliyor ve menü ile hesap arasında uyuşmazlık yaşanmıyor.

Özellikle deniz ürünlerinin fiyatı ülkemize göre daha uygun.
Yunan adalarında trafikte gürültü, gereksiz korna yok.

En önemlisi, kimsenin elinde, arabasında veya tezgâhının arkasında silah, bıçak ya da sopa bulunmuyor.
Tartışma, kavga, küfür, hakaret, yaralama ve cinayet gibi olumsuzluklar yaşanmıyor.

Kısacası, tatil için gereken sessizlik, rahatlık, dinginlik, huzur ve bozulmamış doğa ile tarih Yunan adalarında bulunuyor.
Bu yüzden insanlar ülkemizden kaçıyor.

Turizmi geliştirip ekonomiye daha fazla katkı sağlamak için, insanların tatil yapma amacının dinlenmek, huzur içinde rahatlamak ve deşarj olmak olduğunu anlamak ve anlatmak gerekiyor.

Aydın sınırları içinde yer alan adaların işgalden kurtarılıp, komşumuz Yunanistan ile rekabet edebilecek güzelliklere kavuşturulması için herkesin elini taşın altına koyması gerekmektedir.

Her zaman olduğu gibi, takdir değerli okuyucularımızındır.

[article id=”5219″ color=”bg-primary”][/article]

Çiftçi uygulanan fiyat politikaları nedeniyle perişan

 ÇİFTÇİ MİLLETİN EFENDİSİDİR! Amaaa, “Kızlar artık davar kokan erkeklerle evlenmiyor.”

     

Devamla, “Bu insanlar evlenemeyince soyları da tükeniyor. Bu çok tehlikeli bir durum. Önümüzdeki yıllarda şehrimizde soyu tükenen ÇİFTÇİ ailelerle çok karşılaşacağız. Ayrıca, bazı kişilerin, evlenemedikleri ve aile kuramadıkları için soy kütüklerini siliyoruz.” serzenişinde bulundular.

Muhtarlarımızın tespitleri devam ediyor: “Çiftçilik artık o kadar kötü bir noktaya geldi ki, siyasi saiklerle çiftçilik 20 yılda bitti. Çiftçilikle birlikte ailelerin soyları da sürekli tükeniyor. Artık köylü ve çiftçiyle evlenen kadın yok. Bu çok acı bir durum.  Bırakın çiftçiliği, soyumuzu da kaybettik.”

Bu sorunu Aydın Milletvekilleri ve devleti yönetenlerin görmeleri lazım. Ancak buna kafa yoran yok maalesef.

Bu yazımda, özetlediğim bu başlıkların hepsini detaylıca göreceksiniz. Aydın Milletvekilleri, Ziraat Odası ve Vali hastane ziyareti yapacaklarına köylüyle bir araya gelsinler. Çiftçinin isteği bu.

Aydın Ziraat Odası Başkanı Mehmet Kendirlioğlu, “Çiftçi açısından durum çok kötü bir noktaya doğru gidiyor. Özellikle de kasım ayından sonra çiftçi iflas bayrağını çekecek, Ziraat Bankası başta olmak üzere bankalara kredi borçlarını da ödeyemeyecek. Sonucunda bu verimli araziler zengin ağa babalarının eline geçecek.” diyor.

Buraları üretim yapılmayan boş arazilere dönüşecek, çok yazık. AK Parti iktidarının zaten buz gibi erimesinin tek sebebi de çiftçiye değer vermemesi. Bakın, Aydın Milletvekilleri içerisinde tarımla uğraşan ve çiftçiyi düşünen yok. Bunların arasında sadece eski Milletvekili Rıza Posacı var. O da “Çiftçilerle birlikte Ankara’da dertlerini Bakanlıklara anlatmaya gitti” denilerek “yancı” diye eleştirildi.

EFELER ZİRAAT ODASI MECLİS ÜYELERİ

SIRA NO

ADI SOYADI

GÖREVİ

1

Mehmet KENDİRLİOĞLU

Yönetim Kurulu Başkanı

2

Rıza POSACI

Meclis Üyesi

3

Tahir HAN

Meclis Üyesi

4

Mehmet YILDIZ

Meclis Üyesi

5

Faik YILDIRIM

Meclis Üyesi

6

Ahmet KORKMAZ

Meclis Üyesi

7

Sabahattin SOLAK

Meclis Üyesi

8

Mustafa ÖZKARA

Meclis Üyesi

9

Abdülbaki ALTAN

Meclis Üyesi

10

Halil AŞĞIN

Meclis Üyesi

Rıza Posacı, EFELER ZİRAAT ODASI İKİNCİ SIRA MECLİS ÜYESİ. Çiftçilerin derdini Bakanlıklara anlatmaya ÇİFTÇİ DOSTU ve ZİRAAT ODASI ÜYESİ BU ADAM GİTMEYECEK DE KİM GİDECEK?

 

ÇİFTÇİNİN DERDİNİ EN İYİ O BİLİYOR. ONUN İÇİN ÇİFTÇİLER KENDİSİYLE GİTTİLER. Üstelik AK Parti Eski Milletvekili. Bir bardak suda fırtına koparmanın âlemi yok. Adam üstelik aşağıda listesini sunduğum seçimlere liste başı olarak girmiş.

Şu anda size sunduğum listede Sn. Posacı, Aydın Efeler Ziraat Odası birinci sıra Yönetim Kurulu Üyesi. Geçen toplantılarına katıldım. Toplantıda konuşulanları dinlemenizi isterdim. Çiftçi, Hükümete karşı çok büyük kızgınlık içerisinde. Sn. Posacı ve Sn. Başkan bu kızgınlığı gidermeye çalışıyor.

Devleti yönetenler bu durumu görsünler. Benzer durum Söke ve diğer ilçeler için de geçerli. Maalesef Aydın Milletvekilleri bu sorunlarla ilgilenmiyor ve çiftçileri ziyaret etmiyorlar. Köylüyle ilgilenmiyorlar. Köylü ve çiftçi çok dertli.

 

Çok acı ve üzücü bir durum. Bu insanların dertleriyle ilgilenen ve sorunları Ankara’ya götüren Sn. Rıza Posacı ve Sn. Ahmet Ertürk’ü kutluyorum. Sn. Vekiller çiftçinin derdini biliyorlar. Diğer Aydın Milletvekillerinin de çiftçiyle birlikte olmaları lazım. Aydın Valisine giderek çiftçinin sorunlarını çözemezsiniz. Çiftçi ve köylünün sorunlarını çözebilmeniz için köye gitmeniz lazım. Sn. Vekiller, çiftçi ve köylüyü ziyaret eden kişilerle birlikte olup çiftçinin dertlerini onlardan öğrenmenizi  bekliyoruz.

AYDIN AK PARTİ İL Başkanı Gökhan Ökten ve Kadın Kolları Başkanı KAYIR’ın ÇİFTÇİNİN SORUNLARIYLA İLGİLİ hazırladıkları bir rapor bile yok. İşte bunun için Aydın’da son seçimlerde çiftçiden oy alamadılar ve YÜZ BİN FARK YEDİLER.

Çiftçilerin sorunlarını, çiftçilikten gelen ve hala çiftçilik yapan, köylüyle yakın temas kuran özellikle Rıza Posacı ve Ahmet Ertürk gibi kişiler çok iyi biliyorlar. Çiftçi ve köylüyle ilgili çok önemli bilgi kaynakları bu insanlar. Aydın mevcut AK Parti Milletvekillerinden KÖYLÜ OLAN VE ÇİFTÇİLİK YAPAN KİMSE YOK. 

Özellikle Rıza Posacı, Aydın tarımı konusunda, Ahmet Ertürk ise hayvancılık ve süt konusunda birer otorite. AK Parti Aydın İl Başkanının, bu kişiler ve Aydın AK Parti Milletvekilleriyle kriz toplantıları düzenleyip şehrin tarımıyla ilgili mutlaka bir ajans çalışması yapması lazım. Aslında bu işleri Aydın Valisinin yapması ve krizi yönetmesi gerekir. Ancak Sn. Validen çiftçi ve köylünün sorunlarıyla ilgili bir verim ummak mümkün değil.

Kendisini, ziraat odalarının ve çiftçinin hiçbir çalışmasında görmüyoruz. Aydın Valisi Sn. Yakup Canbolat günü kurtarıyor. Aydınpost Genel Yayın Yönetmeni Erman Çetin’in “Milli parkta tarikatçılar kalıyor.” iddiası ile diğer bazı konulara ilişkin sorularına cevap vermiyor. Sn. Valinin yaşadığımız yangınlar ve çiftçi ile köylünün sorunlarıyla ilgili bir kere basın toplantısı düzenlediğini dahi görmedik. Çünkü, onun derdi Aydın değil ki. Burada 3-5 yıl kalacak, KALIRSA TABİİ, sonra çekip gidecek. Biz Aydın’ın sorunlarıyla ilgilenen Vali istiyoruz, böyle Vali istemiyoruz. Lafı eğip bükmeye gerek yok.

 

Bugün karpuz ve domates başta olmak üzere tüm ürünler tarlada kaldı. Aydın Valisinden bir ses var mı, yok. O yüzden, benim de kendisinden bir beklentim yok.

 

Buradan Sn. Mustafa Savaş’a sesleniyorum: Sn. Mustafa Savaş, çiftçiyle daha çok ilgilen. Sn. Seda Sarıbaş ile Sn. Ömer Özmen bu konuları bilmiyorlar. Sn. Ömer Özmen çiftçinin hukuki sorunlarıyla, Sn. Seda Sarıbaş ise köylerdeki gençlerin ailesel sorunlarıyla uğraşabilir. Sn. Mustafa SavaŞ, bu konuları çok iyi bilen Ahmet Ertürk ve Rıza Posacı’yla konuşarak birtakım adımlar atabilirsin.

Aslında, Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın atadığı Aydın Valisi’nin bunlarla ilgilenmesi gerekir. Ama onda böyle bir niyet yok. HALK ve ÇİFTÇİNİN DERDİYLE DERTLENSEYDİ ONLARLA BİR ARAYA GELİRDİ. MAALESEF, bunların hiçbirini yapmıyor.

Yaptığı tek şey, AYDIN TARİHİ, EFELER, ATATÜRK ve KADINLARIMIZI ANLATAN RÖLYEFLERİ VALİLİK BİNASINDAN KAZITMAK. ÇOK YAZIK.

 

TARIMA DÖNELİM TEKRAR. Türkiye dünyada 80’li yıllara kadar kendi kendine yeten 5 tarım ülkesinden biriydi. Tarım politikalarındaki yanlışlar sonucu bu konumunu yitirdi. Devletin tarım yardımları ve desteklerinin ürün ve üretim bazında değil de arazi ve para dağıtma şeklinde yapılmasıyla artık ülkemiz kendi kendine yetemez ve daha çok tarımsal ürün ithal eder hale geldi. AK Parti’nin ilk yıllarında arazinin bölünmesi sonucunda ürün verimliliğinin düşmesini engellemek amaçlı çıkarılan kanunlar da tam işe yaramadı. Özellikle son yıllarda Bakanlardan “eğer göçmenler olmazsa, Türkiye’de artık tarımsal üretim yapmak mümkün değil” gibi ifadeler duyunca, Türkiye’nin en verimli topraklarına sahip memleketimde sahaya inip araştırmalar yaptım.

Çiftçilik aslında bir aristokratlık göstergesi. Avrupa ve Amerika’da en prestijli mesleklerden sayılıyor. Diğer ülkelerdeki çiftçiler hükümetleri sarsacak yetkilere sahipler. Tüm bu gerçekler karşısında çiftçiliğin neden Türkiye’de beğenilmediğini öğrenmek istedim. Gözlemlerimi sizlerle de paylaşmak istiyorum değerli okuyucularım.

1- Şehirleşme, köy yaşamını olumsuz etkiledi ve zorlaştırdı. 

2- Korelâsyonla, sebep sonuç ilişkisini ayırt edemeyen liyakatsiz yetkililerin, son ürünün fiyatını belirlemek amacıyla ürünün çiftçideki fiyatını düşük tutma çabaları üretimi azalttı.

3- Çiftçilerimiz, üretim ve hijyen konusunda eğitilmediği için kalite düştü. Aslında bu, köy enstitülerinin kapanmasıyla başlayan bir süreçti. Islah ve melezleme yapılmayan ürün üreten ülkelerin ihracat yapabilme şansı yok. 

4- Tarım Bakanlığı saha ve çiftçilerden uzaklaşıp sekreterlik yapmaya başladı. Şu anda sahaya çıkmak için kullanacakları araç bile yok. “Biz devlet memuru olduk, niye bu gübre kokan çamurlu yerlere gidiyoruz?” diyorlar adeta. Bu zaten yaşlanan çiftçiyi aşağılayan bir tavırdı.  

5- Tarımsal envanterimiz yok. Veri tabanı oluşturulmuyor. 

6- Popülist politikalar ve kısa vadeli kararlarla pazarı zor yakalanmış ürünlerin ihracatı durduruldu.  

7- Ürünlerimizin markalaşması gerekirdi. Bu bağlamda çalışmalar yapılmadı. 

8- Bir üretim kültürü yaratılıp ürünlerde standardizasyon sağlanamadı. 

9- Devasa yapılarda kurulan kooperatiflerde apolitik ve doğru kooperatifçilik yapılmadı.  

10- TİGEM’lerin kurulduğu dönem benimsenen amaçlardan hızla uzaklaşılıyor. Amerikalılar kendi tohumlarını bizim topraklarımızda ucuz taşeron kullanarak ürettikleri ürünleri Avrupa’ya gönderiyorlar.

Kısaca, fiyat öngörülebilirliğiyle planlı bir üretim yapılabilmesi çok kolayken Türkiye’de tarım yabancı marka traktörler, gübreler ve mazotla şu anda yabancı işçinin çalıştığı bir sektör haline geldi. Maalesef bu durumun bir sonucu olarak çiftçi gençler evlenemiyor ve soylarının tükenmesine engel olamıyorlar. Bu kadar bilgi ve yorumun ardından röportajımıza geçebiliriz.

Değerli okuyucularım, bu röportajı, Aydın Efeler Ziraat Odası Başkanlığının davet edildiğim, her salı günü yapılan yönetim kurulu faaliyet toplantısında yaptım. Yönetim Kurulu Üyesi ve AK Parti Eski Milletvekili Sn. Rıza Posacı ile Efeler Ziraat Odası Başkanı Aydın Ziraat Odaları İl Koordinasyonu Başkanı Sn. Mehmet Kendirlioğlu’nu dinledim.

·         Ahmet Gözen: Kendinizden bahseder misiniz biraz?

 

·         Sn. Mehmet Kendirlioğlu: 1960’da Aydın Merkez’e bağlı Böcek Köyü’nde doğdum. İlkokul ve ortaokulu Aydın’da bitirdim. Isparta Eğitim Enstitüsü’nde 1973-1976 arası okudum. 1980 ila 1985 arasında İstanbul Sarıyer Pınar Mahallesi’nde öğretmenlik yaptım. Babamın vefatının ardından ailenin dağılmaması için Aydın’a dönüm. Çünkü biz YEDİ kardeşiz ve en büyük benim. İki çocuğum var. Birisi kız, diğeri erkek. BEŞ de torunum var.

·         Ahmet Gözen: Başkan, öğretmenliği bırakıp Aydın’a döndünüz. Babanızdan kalan tarım arazilerini ekmeye başladınız. Tarımda dernekçilik konusuna nasıl dahil oldunuz? Ayrıca, Ali Uzunırmak’ın teşvikiyle MHP’den Aydın Belediye Meclis Üyeliği de yaptınız. Anlatır mısınız?

·         Sn. Mehmet Kendirlioğlu: 1986’da çiftçiliğe başladım .10 ila 11 yaşımdan bu yana traktörün üstündeyim. Zeytincilik ve hayvancılık yapıyorum. YÖRÜĞÜM. 1986 yılında Tariş’te cemiyetçiliğe başladım. Aydın’da zeytinyağı kooperatifi kurdum. Halihazırda bu fabrika 10 milyon kg zeytin işliyor. Tariş’te başkanlığa aday oldum; çok az oyla seçimi kaybettim. Sn. Rıza Posacı Aydın Efeler’de yıllarca ziraat odası başkanlığı yaptı. Kendisi AK Parti Milletvekilli olunca görevi ben devraldım.

Sn. Vekilimin başkanlığımda Ziraat Odası Meclis Üyeliği devam ediyor. Kendisi Meclis Üyesi sıfatıyla her sorunumuzu çözmek için yardımcı oluyor. Aramızda TARIM ARKADAŞLIĞI var. 

·         Ahmet Gözen: Sn. Başkan, Aydın tarımı şu anda ne durumda? Önce pamukla mı başlayalım, yoksa sebze ve zeytinle mi?

 

·         Sn. Mehmet Kendirlioğlu: Aydın, Büyük Menderes’in suladığı çok güzel bir vadi. Bu vadide fındık ve çaydan başka her türlü ürün üretiliyor. Hatta son yıllarda fındık bile üretiliyor. Bozdoğan’ın, Germencik’in üstündeki köylerinde fındık üretimi var. Ancak, KURAKLIK çok büyük tehlike.

2007’den bu yana tarımsal kuraklık kapımızı çalmaya başladı. 2021’den sonra anormal bir kuraklık yaşıyoruz. Bu da üretimimizde kaliteyi düşürüyor. Pamuk ve yem bitkilerinin sulanması çiftçimizi zora sokuyor. Bu durumdan hayvancılık da etkilenecek. Biz sorunların yanı sıra çözümleri de söylüyoruz. Biz çözüm noktasında da varız. Devletin her kademesinde sorunlarımızı anlatıyor ve çözüm önerileri de sunuyoruz.

 

Aydın Ovası’nın 15 ila 20 yıldır su sorunu var. Bunu da anlatıyoruz. Sorunun kaynağı DALAMAN ÇAYI’NIN KEMER BARAJI’NA BAĞLANMASI. Dalaman’ın 1,2 milyon ton suyu denize akıyor. Bu çay bir tünelle Kemer Barajı’na bağlanacak.  Bunun çalışmaları başladı.

 

·         Sn. Rıza Posacı: 2007 yılında ben Aydın Ziraat Odası’na girdiğimde Sn. Kemal Çetin Dalaman Çayı projesini Odaya getirdi. Ben projeyi devamlı gündemde tuttum. Buna vekilliğim döneminde de devam ettim. Bu proje Aydın Ziraat Odalarının projesidir; KİMSE SAHİPLENMESİN.

·         Ahmet Gözen: Oda Başkanı olarak AYDIN’IN tarım üretimi konusunda ne dersiniz? Millet devletten çok şikâyetçi. Ürün tarlada kaldı.

·         Sn. Mehmet Kendirlioğlu: Tarımda bugün sorun var; yarın da olacak. Mesele bu sorunları en aza indirmek. Aydın tam bir tarım kenti. Nüfusunun yarıdan fazlası tarımla meşgul. Pamuk para etmeyince vatandaş diğer ürünlere yöneliyor. Bu yüzden ürünler tarlada kalıyor. Ekimde planlama yok. Bu sene karpuz ve domates maalesef bir kilo bile satılmadı ve tarlada kaldı. Hayvancılık ve yem bitkilerinde de aynı zorlukları yaşıyoruz. En büyük sıkıntımız girdi maliyetleri ve işçilik. Şu anda çiftçimiz tarlasında harcadığı parayı geri alamama riskiyle karşı karşıya. Önümüzdeki aylarda en büyük sıkıntı pamukta yaşanacak. Geçen sene 20 ila 22 lira olan pamuk bu sene de yaklaşık bu fiyatlardan satılacak. Hâlbuki 1 kg pamuğun maliyeti 30 liranın üzerinde. Bu durumda zarar ederiz. Bu sene bundan dolayı çiftçi BANKALARA BORÇLARINI ÖDEMEZ, ÖDEYEMEZ. Kasımda hacizler ve kavgalar başlar ve SOSYAL BİR PATLAMA YAŞANABİLİR. ŞU AN ÇİFTÇİ DİKEN ÜSTÜNDE, ADETA PATLAMAYA HAZIR BOMBA GİBİ. NE ZAMAN NE YAPACAĞI HİÇ BELLİ OLMAZ. Ben Başkan olarak bu yaşıma geldim, 50 YILDIR BU İŞLERİN İÇİNDEYİM, DAHA BÖYLE BİR SIKINTI GÖRMEDİM. Şu anda ürettiğimiz ürünü satamayacak durumdayız.

·         Ahmet Gözen: Sn. Başkan şu an yanımızda AK Parti’nin Eski Milletvekili ve Efeler Ziraat Odası Meclis Üyesi Sn. Rıza Posacı var. Sn. Posacı siz ne diyorsunuz bu duruma?

 

·         Sn. Rıza Posacı: Siyasi kimliğim de olsa ben doğru ne ise onu konuştum hep. Ben önce çiftçiyim. Bu durumu üst noktalara aktarmak durumundayım. ASLA YALAKALIK YAPMADIM. Şu an üretici ürününü satamıyor. Böyle acı bir tablo olamaz. Hiç yaşamadığımız bir durum. Üretici mutlu değil. Sadece bamya üreticisi mutlu. Benim elimde buğday kaldı; geçen seneden pamuk var. Piyasa oluşmadığı için satamadım. Hayvancılık da aynı, alım yok.

 

Aydın çiftçisi üretiyor ama satamıyor. Bunun için de mutlu değil. Çine’de bir çiftçimiz 60 dönüm karpuz ekti. Bir kilo bile satamadan ürünü tarlada bıraktı. Zararı 600 bin lira. Fazla lafa gerek yok.

 

·         Ahmet Gözen: Şu anlattıklarınızdan çiftçinin perişan olduğunu anlıyorum. Son 50 yılda görülmeyen sıkıntı bu iktidar döneminde yaşanıyor. Çözüm öneriniz ne?

·         Sn. Mehmet Kendirlioğlu: Yukarı kademelerde alınan kararlarda biz yokuz. Mesela, SÜT KONSEYİ DİYE BİR OLUŞUM VAR. İÇİNDE ÇİFTÇİ VE ÜRETİCİ YOK. TAMAMI SÜT SANAYİCİSİNDEN OLUŞUYOR. Böyle olmaz Ahmet Ağabey. Üreticinin olmadığı yerde alınan kararla başarılı olunmaz. Sütü biz üretiyoruz, fiyatı başkaları, yani süt sanayicileri belirliyor. Bu çok çarpıcı bir örnek.

 

Devleti yönetenler zeytinyağı ihracatını yasakladılar. Gelecek yıl üretici maliyetleri karşılayamadığı zaman zeytini dalında bırakır. Bu sefer zeytinyağı inanılmaz fiyatlara yükselir. 2025’te rekor fiyatlar görürüz. Bu sefer de zeytinyağı ithal edilir. Yazık değil mi? Devlet bu serbest piyasada üreticiyi desteklemeli ve üretimin, ihracatın önünü kapatmamalı. Buralarda biz söz sahibi olmalıyız. Destekleme miktarları da yeterli değil.

 

·         Sn. Rıza Posacı: Eskiden pamuk ve zeytinyağı destekleri CENT üzerinden belirlenirdi, şimdi TL üzerinden belirleniyor. Ancak bunlar gülünç rakamlar. Bu arada Bakanlık şöyle bir hata yapıyor: Salça, zeytinyağı, süt tozu ve limon ihracatını yasaklıyor. Hayvan ithal edip Türkiye’de hayvancılığı zor duruma sokuyor.

Ancak hemen çiftçi suçlanıyor. Yurt dışından gemilerle hayvan getiriliyor.  Bakan göreve başlayınca bu lobiler hemen etrafını çevirip ithalat kılıcını sallıyorlar. Türk üreticisini perişan ediyorlar. Yemde de benzer oyunlar var.

·         Ahmet Gözen: Başkan, görüyorum ki, bu iktidar döneminde çiftçi çok dertli. Çok sorunları var. Sizinle ilgilenen yok. Bu röportaj vesilesiyle başka neler diyeceksiniz?

·         Sn. Mehmet Kendirlioğlu: 2007 de yine böyle sıkıntılı bir dönemdi. Mısır tarlasına girdim ve “ALLAH’IM BU ÇİFTÇİLİĞİ ÇOLUĞUMA ÇOCUĞUMA NASİP ETME” dedim. Ama duam kabul olmamış ki oğlum devam ediyor.

Değerli okuyucularım, burada araya girmek durumundayım. NE KADAR ACI DURUMDAYIZ, GÖRÜYOR MUSUNUZ? BU İFADELERİ DEVLETİ YÖNETENLER, İKTİDAR MİLLETVEKİLLERİ DUYSUNLAR. Gel de şimdi Atatürk’ü anma! O “Köylü milletin efendisidir.” derken çiftçiyi kast ediyordu. Çiftçi ise yaptığı işten uzaklaşmak için Allah’a dua ediyor. Gerçekten içler acısı bir durum. İşte tam da bundan dolayı son seçimlerde AK Parti Aydın’da 100 bin fark yedi. CHP’nin de bir tarım programı yok.

 

·         Sn. Mehmet Kendirlioğlu: Türkiye’de aile çiftçiliği korunmalı. Şu anda köylerimizde geçlerimiz evlenemiyor. Çiftçi erkeklere kız vermiyorlar.

·         Aileler kızları için şehirde bir ev, 08.30’da başlayıp 17.30’da biten bir iş, cumartesi ve pazar tatili, kızlarının sosyal hayatı olsun istiyorlar. Çiftçi 24 saat çalışır; kimse çiftçi olmak istemiyor. Çünkü cazibesi yok. Çiftçi para kazansa bunların hiçbiri olmaz. Bundan dolayı köylerde ailelerin soyları tükeniyor. Köylerde evlenemeyen ne kadar genç var; devletin Aile ve Sosyal Müdürlükleri gidip baksınlar.

·           Burada diğer önemli konu ise şu: Çiftçi gençler aylık 7 bin TL BAĞ-KUR ödemesi    yapmadıkları için sosyal güvenlik şemsiyesi dışında kalıyorlar. Bu çok büyük bir yara ve mutlaka halledilmesi ve bu gençlere yardım etmemiz gerekiyor. 30 yıl sonra sosyal güvencesi olmayan çok insanla karşılaşacağız.

·         Ahmet Gözen: Başkan son sözlerinizi alayım. Bir sürü konu var. Bunları da bir dahaki sefere konuşalım. Aydın Milletvekillerinin tarıma bakışını nasıl buluyorsunuz?

 

·         Sn. Mehmet Kendirlioğlu: Biz ÇİFTÇİLER ürettiğimiz malı değerine satmak istiyoruz, tarlada bırakmak istemiyoruz. Bu ilde GERÇEK ÇİFTÇİ OLARAK Sn. Rıza Posacı vardı. 50 yıldır, tek işi çiftçilik olan Sn. Rıza Posacı’yı tanıdım. Başka milletvekilinin tarımla uğraştığını görmedim. Röportajı şu hikâyeyle kapatalım: NASRETTİN HOCA “DAMDAN DÜŞENİN HALİNİ DAMDAN DÜŞEN ANLAR. BUNUN İÇİN BANA DAMDAN DÜŞENİ GETİRİN” demiş.

 

Sn. Rıza Posacı “Bu dönemde TBMM TARIM Komisyonu’nda görev alan hiçbir Aydın Milletvekili yok.” dedi.

 

Halkın vicdanı Aydınpost ve siz Ahmet Gözen Abimize bize bu imkânı verdiğiniz için teşekkür ederiz. Aydınpost okuyucuları ve çiftçilerimize selamlar.

[article id=”5218″ color=”bg-primary”][/article]

Aydın’a devlet yatırımları niye en son gelir, hiç düşündünüz mü?

Sosyoloji bilimine göre, getireceği fayda açısından devlet tarafından planlanan yatırımlar ikiye ayrılır:

İlki; ülke kalkınmasına katacağı katma değer, milletin refah ve mutluluğu açısından genel menfaat.
İkincisi de kent halkının ihtiyacı olan bir tesisin yapılması ve bölge insanına çalışma alanı sağlayacak olmasıyla yerel menfaat…

Genel menfaatte bir rekabet söz konusu değildir. Devletin ilgili bakanlıkları kaynakları dikkate alarak yatırımları ve zamanlamasını planlar, vakti gelince de gerçekleştirmek için düğmeye basar.

Eğer yer belirtilmemişse, bölgeler ve kentler arasında yatırımı kapma mücadelesi başlar. Ankara bu yönüyle tam bir kurtlar sofrasıdır.

Hangi ilin bakanlıklarda ya da Ankara bürokrasisinde ağırlığı daha fazla ise, milletvekilleri de çetin cevizse, suyu ilk serin içecek olanlar onlardır.

Söz konusu Aydın olduğunda, birlik olamayan illerin milletvekillerini Ankara bürokrasisi çok sever. Neden mi? Çünkü geçimsiz diğer illerin müdürlerini tayin edebilecek milletvekillerine sahip olan iller bunlardır. Ağırlıkları olmadığından, itiraz da etseler dinleyen çıkmaz.

Hemşerilerinden ehliyetli müdür olursa, yarın ne olur ne olmaz, karşılarında aday da olabilirler.

O nedenle sürgün müdür, çalışsın çalışmasın… Ne şeytanı gör, ne de salavat getir.

Diğer taraftan, eğer Aydın dışında Türkiye’nin Adliye Sarayı yapılmadık ili kalmadıysa bu utanç verici bir durumdur.

Adliyede salon yokluğundan çoğu duruşma hâkimlerin odalarında yapılmaktadır.

Yeni Adliye Sarayı’nın ne zaman yapılacağı belli değil. Yapılacak olsa bile tasarruf tedbirlerine takılırsa, o düğümü Ankara’da çözecek Aydınlı bir babayiğit var mı?

Şehir Hastanesi yapılıyor, ancak 2024 yılbaşında hizmete girecekti. Olmadı, bu gidişle yakın zamanda biteceğe de benzemiyor. Daha yolları yapılmadı.

İlginç olansa, yol yapımı üzerinden siyaset yapılmasıdır.

Ne kadar ucuz bir siyaset, yazıklar olsun…

O siyaseti yapanlar, Aydın’da devlete ait hastanelerde sıraya girsinler de yakın zamanda muayene için göz, gastroenteroloji gibi branşlarda bir sıra alsınlar.

Aydın Devlet Hastanesi’nde sekizer kişilik odalarda bir gün kalsınlar bakalım, katlanabilecekler mi?

Yazık bu kentin sahipsizliğine…

Yarım yamalak da olsa bir şehir stadımız vardı. O da yıkıldı. Bir anda 1 milyon 170 bin nüfuslu Aydın’ın başkenti statsız kaldı.

Yerine Atatürk Parkı ve bireysel sporların yapılabileceği spor tesislerinin inşa edileceği söylendi.

Ancak rantçıların bu alanı konut yapmak için gözlerine kestirdikleri ve emellerine ulaşmak için her türlü maddi fedakarlıkta bulunabilecekleri de unutulmamalıdır.

Onlar amacına ulaşır, stat yapılaşmaya kurban edilirse bu şehre yazık olur.

Ön ayak olanlar da vebalinden kurtulamazlar.

Statta yarı olimpik yüzme havuzunu Ankara’dan koparacak bir babayiğit çıkmadığı için, aslında bu çağda utanılacak bir konu olduğu halde, övünülen portatif bir yüzme havuzu da vardı.

O da yok olunca, çocuklar yüzecek sudan da oldular.

Bir kasaba stadı büyüklüğünde, 8 bin seyirci kapasiteli olacağı söylenen yenisinden ise bir haber yok.

Olsa da yakın zamanda gerçekleşeceği beklenmemeli…

O da Adliye Sarayı ve Şehir Hastanesi gibi, takipsizlikten ve sahipsizlikten makul görünen bir bahaneyle tasarruf tedbirlerine takılabilir.

Kimse de sesini çıkarmaz.

Çünkü Aydın Ankara’da sahipsizdir.

[article id=”5216″ color=”bg-primary”][/article]

Bozdoğan yanarken belediye başkanı tatilde çıktı!

 

Küresel ısınmanın arttığı son dönemlerde

Aydın da sıcaktan kavruluyor.

Bu yaz kavrulmakla kalmadık

Bir de orman yangınlarıyla mücadele etmek durumunda kaldık.

 

Bozdoğan’da 3 gün boyunca süren

Orman yangını yürekleri sızlattı.

 

Uzmanlara göre,

Bozdoğan’ın 100 yılı gitti.

 

Şanslı olan hayvanlar tahliye edildi,

Ama binlercesi yangında can verdi.

Bölgede canhıraş mesai yapan orman ekipleri,

itfaiye erleri ve bölge halkı

Yemeden içmeden,

Yatak yüzü görmeden çalıştı, çabaladı.

Kimi zaman dumandan etkilendiler, yine de işi gücü bırakmadılar.

 

Yangında gözler

31 Mart’ta Bozdoğan Belediye Başkanı seçilen

CHP’li Galip Özel’i aradı…

Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı’nın bile geldiği

Bozdoğan’da belediye başkanı yoktu iyi mi?

 

Öğrendik ki çiçeği burnunda başkan

Tatildeymiş, Gürcistan’a gitmiş.

 

Memleket yanarken

Senin ne işin var, başkan Gürcistan’da?

 

Tatili yarıda bırakıp,

Gelemedin mi

Belediye başkanı seçildiğin Bozdoğan’a?

 

Bu nasıl bir kafa,

Nasıl bir rahatlık?

 

Böyle mi yöneteceksin belediyeyi?

 

Belediye başkanlığını, ek iş olarak yapıyorsanız

Açıklayın da bilelim.

 

Belediye başkanı seçildiğin ilçe yanarken,

Memlekette olmayacaksanız,

Bırakın belediye başkanlığını,

Gidin ne işiniz gücünüz varsa onunla uğraşın!

 

Herkes unutur belki ama Bozdoğan halkı

Memleket yanarken Gürcistan’a tatile giden

Bir belediye başkanını asla unutmaz!

 

 

***

MİLLİ PARK YASAĞINI TAKAN YOK SAYIN VALİM!

 

Aydın’ın önemli doğal güzelliklerinden biri olan

Güzelçamlı Milli Park,

Aydın Valisi Yakup Canbolat’ın kararıyla

26 Ağustos 2024 tarihine kadar kapatıldı, diye duyurulmuştu…

 

Ancak denizden gelenlere Milli Park yasağı falan yokmuş.

 

Haberiniz var mı Sayın Valim?

Sizin giriş çıkış yasak dediğiniz Milli Park’a

Denizden ulaşım serbest!

 

Hatta Milli Park içerisinde 5 tane de aile kalıyor…

Ankara’dan gelen misafirler

Lojmanda kalmaya devam ediyormuş…

 

Genel müdürlük personelleri

Bekçi evlerinde konaklıyor, bizden duyun!

 

Cemaatten bile gelip kalanlara ayrıcalık tanınıyor,

bundan da bilginiz yoktur belki,

Kimse yazmaz biz yazalım.

 

Yasak hiç onları kapsıyor gibi değil,

Mangallar yakılıyor,

Keyifler gıcır Sayın Valim.

 

Yarın Aydın’ın önemli doğal güzelliklerinden biri olan

Güzelçamlı Milli Park’ta yangın çıkarsa

Hesabını kim verecek?

 

Ha Milli Park önemli değil,

Mühim olan misafirlerin keyfi, tatili, huzuru,

Hatta bölgeye inşa edilecek

Turizm tesisleri diyorsanız,

Bir kez daha düşünün derim…

 

 

***

 

Herkese iyi haftalar…

 

[article id=”5207″ color=”bg-primary”][/article]

AK Parti Aydın İl Teşkilatının düzenlediği kuruluş töreni tam bir fiyaskoydu

Değerli okuyucularım ve dostlarım, hepinize sağlıklı ve mutlu bir hafta diliyorum. Bu hafta Aydın’da Bozdoğan, Didim ve Söke’de çıkan yangınlardan dolayı maalesef cehennemi yaşıyoruz. Devletimizin tüm imkânlarıyla yangınları gece gündüz cansiperane söndürmeye çalışan Aydın Büyükşehir İtfaiye Teşkilatı ile Tarım ve Orman İl Müdürlüğü ekiplerini yürekten kutluyorum. Halkımızın uğradığı kayıplar bir şekilde telafi edilir. Ancak ormanların tekrar eski haline dönmesi için en az 50 yıl gerekecek. Ormanlarda barınan canlıların bir kısmı öldü, bir kısmı ise yuvasız kaldı. Bu bağlamda üzüntüm sonsuz. Felaketi yaşayan halkımıza halkın vicdan AYDINPOST’u temsilen geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum. Allah beterinden saklasın.

Kuşadası Belediye Başkanı Sn. Ömer Günel’in yangınları önlemek amacıyla Milli Park Dilek Yarımadası ile diğer piknik yerleri için aldığı kararların diğer belediyelerce de ivedilikle benimsenmesini tavsiye ediyor ve Ömer Bey’i yürekten kutluyorum.

Sn. Valinin yangınlarla ilgili basın toplantısı yapmayarak konuyu bir iki basın açıklamasıyla geçiştirmesini şiddetle kınıyorum. Sn. Vali, ciğerlerimiz, ormanlarımız yanıyor.

GELELİM BU HAFTANIN ASIL KONUSUNA.

 

AYDIN AK PARTİ İL BAŞKANLIĞI AK PARTİ’NİN KURULUŞU DOLAYISIYLA BİR TÖREN DÜZENLEDİ.

Değerli dostlarım, iktidar partisinin Aydın’daki İl Başkanı, partisinin kuruluş yıl dönümünde bir tören düzenledi. Ancak organizasyon tam bir fiyasko ve rezaletti.

Aydınpost Genel Yayın Yönetmeni Sn. Erman Çetin’in de söylediği gibi, bir milyon 250 bin nüfusa sahip Aydın’da 500 kişiyle tören yapılması tam bir rezalettir. Şehirdeki 17 ilçeden en önemlileri olan Kuşadası, Didim, Nazilli ve Söke gibi yerlerde hiçbir kutlama yapılmadan AK Parti’nin kuruluş yıldönümü vesilesiyle gerçekleştirilen tören için ancak 500 kişinin toplanabilmesi ve basit bir kutlamayla geçiştirilmesi gerçekten rezalet bir durumdur.

Siz, Sn. Gökhan Ökten, AK Parti’nin temel taşı MİLLİYETÇİ VE MANEVİYATÇI felsefeye gerçekten inanmıyorsunuz. SN. RECEP TAYYİP ERDOĞAN’IN kurduğu AK Parti’nin son yirmi yılda bu ülke için yaptıklarına inanmıyorsunuz. Eğer inansaydınız, bu yıldönümünde İLÇELER DÂHİL Aydın’ın altını üstüne getirirdiniz. Partinizin yaptıklarını konferanslar, sergiler ve sempozyumlarla ANLATMANIZ, meşaleler ve konserlerle kuruluş yıldönümünü kutlamanız gerekirdi. Maalesef bunları yapmadınız.

 

·         Samimi söylüyorum; Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray, Trabzonspor taraftarları şampiyonluk kutlamalarında Aydın’da yeri göğü inletirlerdi. Ama siz Gökhan Ökten, Aydın Ak Parti Milletvekilleriyle hiçbir şey yapmadınız. Çok yazık. Sizde Tayyip Bey’deki heyecanının zerresi yok. Aydın’da AK Parti’yi maalesef bitirdiniz. Birçoğunuz, devletin şirketlerinin avukatlığını alma, koltuk kapma, menfaat elde etme, adamlarınıza iş ayarlama, ihale bağlama ve Milli Emlak’ın arazilerini kapatma peşinde.

 

·         Bu durum ortağınız MHP için de geçerli. Onlar da kendilerine verilen beş ilçenin hiçbirinde seçim kazanamadılar. Yahu, MHP benim burada MHP milletvekili adayı olduğum dönem 3 vekil çıkardı. Hala utanmadan “biz başarılıyız” diyorlar. Bence görevi yeni kişilere bırakmaları gerekiyor. Bir de “Cumhur İttifakı olarak demir gibi ayaktayız” gibi bir ifade kullanıyorlar güler misin ağlar mısın?

·         En son peşkeş çekilen PTT arazisi için İHALEYİ İPTAL DAVASI AÇABİLİRDİNİZ. Bunu bile yapmadınız. İl yönetiminde istihdam ettiğiniz avukat ordusu ne işe yarıyor, söyler misiniz? Hangi mağdurun davasına taraf oldunuz? Adnan Menderes Üniversitesi, Valiliğin yönettiği YIKOOP için hangi adımı attınız, ne gibi bir eleştiride bulundunuz?

·         AYTER’in yönetiminde yer alan ve avukatı olan, Valiliğin emrindeki Aydın İl Başkanı Gökhan Ökten tabii ki hiçbir şey yapamaz. Daha ne diyeyim.

 

Ayrıca, Aydın Milletvekilleri, özellikle de Sn. Seda Sarıbaş çok suçlu. Kendisinin seçtirdiği KADIN KOLLARI BAŞKANI Ebru Alp Kayır ve TEŞKİLATININ HİÇBİR FAALİYETİNİ GÖREMEDİK. 100 bin oy farkında Seda Hanımefendi’nin arkadaşı, Kadın Kolları Başkanı Sn. Ebru Alp Kayır ve teşkilatının çok büyük kusuru var. Çünkü çalışmadılar. Üstüne Hanımefendi bir de meclis üyesi oldu. Seda Hanım, sizde de o eski cevvaliyeti göremiyoruz. Aydın için hiçbir çaba göstermiyorsunuz. “Kendinize ayırdığınız zamanın üçte birini Aydın için harcamanızı tavsiye ediyorum.’’

 

·         Milletvekili Sn. Ömer Özmen’in eski teşkilatı olmasa tören iyice hüsrana dönüşecekti. Partinin bu durumu gören çınarları, özellikle Sn. Mehmet Erdem’in çarpıcı konuşması müthiş ifadeler içeriyordu. “Biz bu Partiyi yolda bulmadık” diyerek adeta “siz başarısız oldunuz” mesajı verdi. “Bu Partiyi yine biz ayağa kaldıracağız. Siz seçimlerde 100 bin fark yediniz.” imalarını içeren sözleri ise Sn. Gökhan Ökten, yönetimi ve milletvekillerinin yüzünde şamar gibi patladı.

 

·         Partinin çınarlarından Eski Milletvekili Sn. AHMET RIZA ACAR’ın geçmişteki eleştirilerinin yanı sıra adeta “AK SAÇLILAR olarak olaya el koyuyoruz” mesajını verip ARKADAŞLARIYLA TÖRENDE BULUNMASI Sn. Gökhan Ökten ve ekibine çıkan bir KIRMIZI KARTTI. GELELİM BU REZALET TÖRENDEKİ İZLENİMLERİME.

AK Parti’nin Gerçek Sahiplerinin Yıldönümü Çıkartması

   

14 Ağustos’ta Ak Parti, 23. kuruluş yıldönümünü kutladı. Parti Genel Merkezi eş zamanlı olarak tüm iller ve ilçelerde teşkilatlar ve partililerle bir araya gelme ve kuruluş yıldönümünü kutlama kararı almıştı. Cumhurbaşkanımız ve AK Parti Kurucu Genel Başkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşması canlı olarak her yerde izlenecekti. Aydın İl Başkanlığı da öncesinde etkinliği duyurdu ve binasında bu çerçevede bir organizasyon yaptı. Ama İl Başkanı Gökhan Ökten, Aydın’da Partisini getirdiği son durumu yansıtan tabloyla bir kez daha yüzleşmek zorunda kaldı.

Etkinlikte, yönetiminden partisi ve davasına gönül vermiş geniş görüşlü ve fikir sahibi sadece birkaç kişi göze çarptı. İl ve ilçe yönetimlerinde yer alan ancak tatilini bölmeyenlerin sayısı oldukça fazlaydı. Gelen az sayıda davetlinin ise öylesine bir görünüp kimseyle muhatap olmadan yalnızca bahçede fotoğraf çektirip hemen gidivermeleri oldukça dikkat çekti. Hal böyle olunca, ilçe belediye başkanları ve meclis üyeleri de diğer herkes gibi kuruluş kutlamasının coşkusunu yansıtamadı.

Diğer tarafta ise, Gökhan Ökten’i sosyal medyada ve girdikleri meclislerde sürekli eleştiren ve beğenmeyen parti üyeleri, kurucuları, emektarları, AK Parti’nin ak saçlıları göğüslerini gererek gruplarıyla gelip İl Başkanına adeta bir başkaldırı edasıyla “bu Parti, bu bina, bu kutlama bizim” mesajı verdiler.  

“Uyardık, söyledik, sabrettik ama sonuç bu. Her koşulda, hemen ya da kongrelerden sonra biz her daim göreve hazırız. Listelerimiz de hazır, bilesin. Başarısızlığına rağmen çekilmedin, yanına aldığın yanlış kişilerin çoğu eridi gitti. Ama Partimiz sahipsiz değil! Biz varız, buradayız!” dercesine bir katılım sağladılar.

İl Başkanı Gökhan Ökten’in bu organizasyon için görevlendirdiği il yürütme kurulu üyelerinin tüm eksikliklerine bile uzun süre tahammül edip Aydın’da AK Partiyi tekrar toplama ve ayağa kaldırma çabaları, birlik ve beraberlik mesajları, taşkınlık etmeden, yıpratmadan, Cumhurbaşkanları ve fikirlerine bu şekilde sahip çıkışları takdire şayandı doğrusu. Vekilliğinin ilk zamanları olması nedeniyle şimdiye kadar pek ön plana çıkmayan Ömer Özmen kutlama töreninin yıldızıydı. Eski teşkilatını derleyip toplayıp gönüllerini alarak törene getirmiş olmasa, en son seçimde Aydın’da 250 bin oy alan, 115 bin kayıtlı üyesi bulunan bir partinin kuruluş yıldönümü töreninde 40-50 kişiyle kutlama yapılacaktı sanırım. Aynı performansı gençliği kadın kollarında geçmiş Seda Sarıbaş’tan göremedik. Kadın Kolları’nın teşkilatlarının erimiş olmasını ve hatalarını kabullenmiş görünüyordu. Önceki dönemki vekillerden Ahmet Rıza Acar, Ahmet Ertürk ve Mehmet Erdem dışında kimse yoktu.

Sn. Rıza Posacı, Sn. Metin Yavuz ve Sn. Umut Tuncer, Genel Merkez’in daveti üzerine Ankara’daki kutlamalara katıldılar.

Aydın’daki törende, eski ve yeni Milletvekillerinin memnuniyetsizlikleri konuşmalarına yansıdı. Öyle ki, Mustafa Savaş’ın alışkın olduğumuz, eskiden alkışlarla durmadan kesilen hitabetinden de eser yoktu. 

 

Daha önce bayramlaşma, seçim çalışması ve toplantı gibi düzenlemelerde hiç görmediğimiz Mehmet Erdem’in burada ortaya çıkması ve konuşmasında “başta biz başarmıştık, yeniden yapabiliriz” vurgusu acaba il başkanlığına mı talip düşüncesini akıllara getirdi. Bu çıkışın gerek vekiller gerek kendisini il başkanı adayı görenler tarafından nasıl karşılanacağını ilerleyen günlerde anlayacağız.

Değerli okuyucularım, şu anda AK Parti’de bir panik havası var. Aslında Tayyip Bey bu ülkeye çok şey kazandırdı. Ne var ki İÇERİDEKİ HARAMİLER PARTİYİ BU HALE GETİRDİLER.

www.aydinpost.com’ da yayımladığımız pazar röportajlarında AK Partililerin partilerine oy vermeyecekleri net şekilde ortaya çıkmışken Aydın’da eskilerin partiyi toparlamak için kollarını sıvamaları çok doğru hareket.

AYDIN AK PARTİ TEŞKİLATI Sn. GÖKHAN ÖKTEN VE YÖNETİMİNDEN KURTULMALI. REİS DE PARTİDEKİ HARAMİLERİ KOVMALI.

Bu parti çok çabuk toplanır. Haramiler ivedilikle def edilmeli.

KONDA’NIN SON ARAŞTIRMASINDA CHP’NİN %34, AK PARTİ’NİN İSE %28 OY ALDIĞI GÖRÜLÜYOR. Araştırma gerçekleri tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor. AYDINPOST’UN SOKAK RÖPORTAJLARI DA BENZER SONUÇLAR VERİYOR. EMEKLİLER AÇ, BUNU HERKES BİLSİN, ÇİFTÇİ PERİŞAN.

[article id=”5211″ color=”bg-primary”][/article]

Aydın’daki orman yangınları biraz da ihmal ve yanlışlıkların sonucudur

Aydın’da bu yıl da 140 bin hektar alan yandı. Bozdoğan’daki üç gündür devam ediyor, henüz bu yazının yazıldığı pazar günü söndürülebilmiş değildi.

Her şeyden önce ormanda yaşayan karıncaların, kaplumbağaların, sincapların, yılanların, farelerin, tilkilerin daha adlarını sayamadığımız binlerce canlının yok olması sonucu yakın zamanda dengelenemeyecek insan yaşamına vereceği bir zarar var.

Diğer taraftan yangınların zeytinliklerini, incir bahçelerini, otlakları, kestanelikleri, cevizleri, elma bahçelerini yok etmesiyle vatandaşın uzun vadede bir kaybı da olacak.

Beş yılda Aydın’da yanan alan 2 bin 274 hektar… Bu alanlar en az 15 yılda eski halini alır.

Yangınların çıkışında birinci neden kasıt ihtimali olabilir ancak bu niyetle ormana zarar verenlere insan denemez.

Bir de yangın ihtimali olan alanlarda mangal yakan, arabadan izmarit atan, plastik boru eklemek ateş yakan ve benzer davranışlarda bulunanlar var ki,onlara bir sıfat bulmak zor,ne dense azdır.

Devletin yetkilerine göre ise yangınların çıkmasında ve artışında birinci neden iklim değişikliğidir. Ancak kurumların buna hazırlıklı olması gerekirdi. Tam tersi oldu uzun vadede var olan uygulamaların çoğuna son verildi.

Eskiden orman köylüleri yangını önlemede ve söndürmede en büyük güçtü. Yangını ilk çıktığında büyümeden onlar söndürürlerdi. Devamı halinde ekiplerle birlikte aktif olarak söndürmeye katılırlardı.

Çünkü orman köylüsünün hayvanlarını otlatma, odununu, ucuz kerestesini ormandan temin etme, orman muhafaza memurlarının köylü gençler arasından seçilmesi i gibi avantajları vardı.

Haziran Ekim ayları arasında günün 24 saatinde görev başında olan yangın söndürme ekipleri elemanları da bölgenin yabancısı olmayan köylüler arasından seçilirdi.

Onlar da bölgeyi iyi tanımalarının yanında  ateşin nerede önü kesilebileceğini, hangi hallerde karşı ateş yakılacağını iyi bildikleri şerit açmanın ve yangının  ustasıydılar.

Devlet bu uygulamalardan vazgeçince yangınlarla baş etmek de zorlaştı.2003 yılında orman muhafaza memurlarının köy gençleri arasından seçilmesi uygulamasına son verdi.

2012’de çıkan BŞB yasasıyla köyler mahalle olunca orman köylüsünün imtiyazları da son buldu.2018’de köylünün orman yangınlarındaki sorumluluğu da kaldırıldı.

Ayrıca eskiden asker yangında hazır güçtü ve örnek biz asker olduğumuz dönemde (1977) Bolu’dan gittiğimiz Karabük’te bir hafta yangın söndürmüştük. Bolu’da ihtiyaç duyulan yangında  Tugay aktif görev alırdı.

Günümüzde orman köylüsü ve asker yerine uçaklara ve helikopterlere güveniliyor ama açık arazide her şeyde olduğu gibi orman yangınlarında da en etkili gücün insan unsuru olduğu unutuluyor.

Oysa köylülerden oluşan yer ekiplerinin yangına ilk müdahaleleri yanında yangının tekrar başlamasını önlemek için yapacakları soğutma çalışmaları da felaketin daha fazla yayılmamasında da önemlidir.

Demem o ki:

BİR: Yangınlarda olağanüstü sıcakların etkisi vardır ama can ve mal kaybına yol açacak şekilde uzun sürmesinde asıl neden BŞB uygulamasının il idari sınırlarını içine alacak şekilde genişletilmesi sonucu köylerin mahalle yapılmasıyla ormanların sahipsiz kalmasıdır.

İKİ: Orman yangını söndürmek bilgi ve tecrübe ister. Bu tür işlerde “bizdendir” yöntemiyle işe alınan fakat ormana yabancı, kazma, kürek, tahra, orak, balta, nacak nedir bilmeyenler başarılı olamazlar.

Hatta acemilikten yapacakları yanlışlar sönen yangını tekrar başlatma gibi büyük felaketlere neden olabilir.

 

ÜÇ:: Bir kanunun çıkarılma aşamasında devlet aklı süzgecinden geçirilmezse fayda temin edelim derken- köylerin mahalle yapılmasıyla ormanların sahipsiz  kalması gibi-ileride telafisi mümkün olmayacak maddi,manevi zararlara yol açılabilinir..

 

DÖRT: Yangında uçak, helikopter,arozöz gibi  teknik araçlar .her zaman önemlidir ancak söz konusu orman yangını ise  yetişmiş insan unsuruna da en az mekanik araçlar kadar ihtiyaç duyulabileceği zamanlar vardır..

 

BEŞ: Devlet adamı yüz yıl ilerisini görenlere denir. Bu basiret olmadan  “Ben yaptım oldu”  mantığının bir ürünü, ömrü 20 yıl bile sürmeyen yasa çıkarıldığı sürece olacağı budur.

O bakımdan orman yangınları bir sonuçtur.

[article id=”5213″ color=”bg-primary”][/article]

Hayatta Yerleşik misin Yolcu mu?

Hepimizin hayatta farklı amaçları, hayalleri var ve yolumuzu bu amaçlara göre belirliyoruz. Yani aslında yapmamız gereken hayallerimize göre bir rota belirlemek. Başlangıçta çoğu insan bunu yapabilse de sonrasında fark etmeden yerleşikliği seçiyoruz sanki. Belirlediğimiz yolda dinlendiğimiz bir durakta kalıveriyoruz. Konfor alanı gibi düşünüyorum bu yerleşikliği. Yolculuğun belirsizliğindense belirlenen durakta yerleşik kalmak daha kolay geliyor insana çoğu kez. Çünkü o durak iyi de olsa kötü de olsa bilindik. Bu bilindik konfor alanında kalmak güvenli belki evet ama çoğu zaman yaşamı ıskalamak anlamına da geliyor. Tıpkı bir kaplumbağa gibi yaşamaya benziyor aslında. Her tehlikede başınızı içeri sokup güvende kalıp, günün (yaşamın) sonunda çok da yol almamış oluyorsunuz. Bir yerleşikliğin en kötü tarafı yolculuğu bırakmak olsa gerek. Konfor alanından uzaklaşabilmek başarı kadar düşme cesareti de gerektiriyor. Yani her uzaklaşma, her yolculuk başarabilirsiniz anlamına gelmiyor.  “Denedim olmadı o zaman farklı bir yoldan tekrar denerim ya da (bazen) başka bir yola giderim” diyebilmeyi de içeriyor.

Yerleşikliği bir yer seçmek olarak ifade edelim. “Hayatta bir yer seçmekle bir yol seçmek arasında bir fark var. Bir yerse seçtiğiniz, akıştaki hayatta yolsuz, yönsüz, yersiz kaldığınızı fark edebilirsiniz. Ama bir yolsa seçtiğiniz o yolculuk kendi rotanızda içinizdeki ritimle devam eder.” O zaman hayatı bir yolculuk olarak görmek birçok şeyi anlamlandırıyor sanki. Üstelik siz kendi yolunuzda ilerlediğinizde size eşlik edenler, yolu sizinle kesişen aslında aynı ritimde ilerledikleriniz oluyor. Yol arkadaşı denilen kişiler yani. Yolculuğunuz onlarla daha da anlam kazanıyor.

Şimdi birkaç dakika kendi hayatınızı dışarıdan gözlemleyin. Siz belirlediğiniz rotada dinlendiğiniz ilk durakta yerleşik kalıp yolu bırakanlardan mısınız yoksa rotasında ilerleyen bir yolcu mu?

Sağlıkla Kalın, İyi Haftalar

[article id=”5187″ color=”bg-primary”][/article]

Yeni kira sözleşmeleri çok can yakacak

Şehrimizde asgari ücretle çalışanların sayısı azımsanmayacak kadar fazladır. Birçok kurum ve kuruluşta çalışan asgari ücretli ve emekli kiracılar 1 Temmuz öncesi ev sahipleri % 25 kira artışı yapılabiliyordu. 1 Temmuz sonrası bu uygulama kaldırılarak kira artışları TÜFE’ye göre yapılacak olması kiracıların kabusu ev sahiplerinin mutluluğu oldu.

2+1 bir daire için istenen kira bedeli 18.000₺ 
3+1 bir daire için istenen kira bedeli 20.000₺

Doğal gazı ve asansör olmayan eski binalar için de istenen kira bedelleri 15-17 bin ₺ arası.

Asgari ücretin 17.002₺, en düşük emekli maaşının 12.500 olduğu bir ülkede kira bedellerinin böyle yüksek olması sosyolojik ve psikolojik sorundur. 

Haber ajanslarında kiracı ve ev sahibi kavgalarını sık sık duyuyor ve izliyoruz. Hatta bazı gazeteler, yaralanma ve ölümle sonuçlanan kiracı-ev sahibi haberleriyle dolu.

Kira artışını beğenmeyen ev sahiplerinin açtığı tahliye davaları sonucunda, eşyalarıyla sokakta kalan insanların varlığını da göz ardı edemeyiz.

Çoğunluğun karşılamakta zorluk çekeceği TÜFE’ye göre yapılan kira artışlarının, sosyal problemlerin temelini oluşturacağı kesin.

Toplumsal olayların fitilini ateşleyen ev sahibi-kiracı kavgalarına bir çözüm bulmak, devleti yönetenlerin önceliği olmalıdır.

Evlerini kiraya vermek isteyen ev sahiplerinin, evin konumu, durumu ve semtine göre kira tespiti yaptırması; kira artışlarının da bu tespit edilen kira bedeli üzerinden yapılması sağlanmalıdır.

Genel bir kira artış bedeli, eşitlik ilkesine aykırı olduğu gibi, asgari ücretli çalışanların yıllık artış durumları göz önüne alınarak yapılması da doğru olandır.

Emekli olup kirada oturanların durumu içler acısı. Ülkemizde 12.500₺ ile 16.000₺ arasında emekli maaşı alanların sayısı milyonlarla ifade ediliyor.

Her üç kişiden birinin kiracı olduğunu düşünürsek, TÜFE’ye göre yapılan kira artışını karşılayıp temel ihtiyaçlarını karşılayarak yaşamlarına devam etmeleri mümkün mü?

Gelir durumu orta ve yüksek seviyede olan devlet memurlarına tahsis edilen lojmanlar mevcut. Ancak, düşük maaş alanlar için sağlanan kira desteği yeterli seviyede değil.

Emekli olup kirada oturanlar ile sosyal yardımlarla geçinen vatandaşlar için, sosyal devlet anlayışı çerçevesinde bir çözüm bulunmalıdır.

Birçok ülkede, sosyal devlet anlayışı gereği, gelir düzeyi düşük vatandaşların konut problemleri sosyal konut projeleri ile çözülmeye çalışılıyor.

TOKİ ve belediyeler, ortaklaşa sosyal konut projeleri üreterek, düşük gelirli vatandaşlara konut sağlayıp yaşamlarını kolaylaştırmalıdır.

Her zaman olduğu gibi, takdir okuyucularındır.

[article id=”5208″ color=”bg-primary”][/article]

Üretici Topun Ağzında: Çiftçilerin Yardım Çığlığı Duyulmalı

Girdi maliyetlerinin hızla artması, çiftçilerin emeğinin karşılığını alamaması ve aracıların komisyonculuk faaliyetleri, tarımsal üretimin sürdürülebilirliğini tehlikeye atıyor.

Bir zamanlar çiftçinin umudu olan tarlalar, bugün maalesef maliyetlerin altında ezilen ve ürünlerini satamayan üreticiler için birer yüke dönüştü. Tarlada 5 liraya bile alıcı bulamayan bir ürün, pazarda ve marketlerde 5-10 katına satılabiliyor. Bu devasa fiyat farkı, çiftçilerin ekonomik olarak ayakta kalmasını imkânsız hale getiriyor. Üreticiler, mahsulünü toplama maliyetini bile karşılayamadığı için ürün dalında kalıyor, emekleri ziyan oluyor.

Bu sorunun temelinde, aracıların ve komisyoncuların tarım sektöründeki gücü yatıyor. Ürünlerin tarladan sofraya ulaşana kadar geçtiği zincirin her halkasında aracıların kazançları artarken, çiftçinin cebine giren para giderek azalıyor. Aracıların oluşturduğu bu güçlü yapı, çiftçilerin emeğini gasp edercesine kazanç sağlıyor ve piyasadaki fahiş fiyat artışlarına sebep oluyor.

Yeni Bir Hal Yasası Şart

Bu döngüyü kırmak ve çiftçilerimizi korumak için acilen yeni bir Hal Yasası’na ihtiyacımız var. Üreticinin emeğinin karşılığını alabileceği, ürünlerin hak ettiği değeri bulacağı bir sistem kurulmalı. Hal Yasası, üreticiden tüketiciye uzanan sürecin daha şeffaf ve adil olmasını sağlayarak, aracıların keyfi fiyat artışlarının önüne geçebilir.

Ayrıca, girdi maliyetlerinin kontrol altına alınması ve çiftçilere doğrudan destek sağlanması da şart. Devletin, bu süreçte daha etkin bir kontrol mekanizması kurması ve aracıların uyguladığı fahiş fiyat politikalarına karşı sert yaptırımlar uygulaması gerekiyor. Ürünlerin tarladan sofraya ulaşana kadar geçtiği her aşamanın denetlenmesi, fiyat farklarının nedenlerini ortaya koyacak ve çiftçilerin hak ettiği kazancı elde etmesine yardımcı olacaktır.

Çiftçi Ülkenin Bel Kemiğidir

Tarım sektörü, ülkemizin ekonomisinin bel kemiği olan bir sektör. Çiftçilerin ve üreticilerin yaşadığı bu zorluklar, sadece onların değil, tüm toplumun refahını doğrudan etkiliyor. Tarımda sürdürülebilirlik sağlanamazsa, bu durum gıda güvenliği ve ekonomik istikrar açısından ciddi riskler yaratır.

Bu sebeple, devletin çiftçilerin yanında yer alması, üreticilerin emeğini koruması ve tarımsal üretimi desteklemesi hayati önem taşıyor. Bugün çiftçiye sahip çıkmak, yarının gıda güvenliğine yatırım yapmak demektir. Üreticiye destek vermek, toplumun geleceğini garanti altına almak demektir.

Artık çiftçilerimizi topun ağzında bırakmak yerine, onları hak ettikleri değere ulaştıracak adımları atmanın vakti geldi. Artık çiftçinin bu feryadını duyuralım ve tarımsal üretimi yeniden canlandırmak için gerekli adımları atalım.

[article id=”5190″ color=”bg-primary”][/article]