Sayın okuyucularım ve Aydınlılar, 30 Ağustos Zafer Bayramınızı ve Aydın’ın Yunan işgalinden kurtuluşunu yürekten kutluyorum.
Ancak, bu çok önemli günler vesilesiyle gerçekleştirilen etkinlikler ve törenlerin baştan savma yapılması beni üzüyor.
Hani, “Ezan dinmez, bayrak inmez” ifadesi sloganlaştırılıyor ya! Bunu sağlayan kişilerin, Atatürk, Sökeli Çete Ayşe ve efelerin, Aydın’ın kurtuluşunu temsil eden ve Merhum Vali Recep Yazıcıoğlu tarafından yaptırılan rölyeflerini kazıtan mevcut Valinin şehrimizin kurtuluşunun yıldönümünü kutlaması çok büyük çelişki değil mi?
Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 10 Kasım gelince hastaneye yatardı.
Değerli okuyucularım, son dönemde “Gök vatana çelik zırh örülüyor ama S-400’lerle ilgili de garip gelişmeler yaşanıyor.”
Eski Devlet Bakanı Sn. Cavit Çağlar son günlerde başta Forbes olmak üzere basın yayın kuruluşlarına verdiği demeçlerde Türkiye’nin, Rusya’dan satın aldığı S-400’leri Hindistan ve Pakistan’a satmayı düşünmesi gerektiğini belirtiyor. Bilindiği üzere S-400’ler, Türkiye’nin, başta ABD olmak üzere NATO ülkeleriyle ilişkilerinde sıkıntılar yaratmıştı. Türkiye o dönemde kendi çelik gök kubbesini hızlıca oluşturmak amacıyla kararlar almıştı. Aşağıdaki inceleme yazım sizlere bir fikir verecektir.
Sn. Cavit Çağlar’ın, Rusya Başkanı Putin’i kızdırmadan, geçmişte arka kapı diplomasisiyle uçak düşürme krizinin çözümünde elde ettiği müthiş başarıyı hatırlıyoruz. S-400’lerin satışında benzeri bir çözümün Sn. Cumhurbaşkanımızın Sn. Cavit Çağlar’a arka kapı diplomasisi için vereceği yetkiyle bulunacağı düşüncesindeyim.
S-400’lerin, Türkiye’nin oluşturacağı çelik kubbede zaaf yarattığını yazımda ortaya koydum. Bu bağlamda, Sn. Cavit Çağlar’ın S-400’lerle ilgili düşüncesi çok önemli. Ayrıca, Türkiye böylece, yıllardır Amerika’yla kötü olan ilişkilerini de düzeltecek ve diyalog yolu açılacaktır. S-400’lerden dolayı ayrıca, F-35 savaş uçakları ile yedek parçaları konuları da hala belirsiz. Türkiye’nin NATO’dan çıkması mümkün olmadığına göre, ABD’yle diyalog yolunun açılması gerekiyor. Bu diyalogun en önemli başlığı ise S-400’ler. Şunu da not etmek istiyorum: Türkiye S-400’leri almakla zamanında doğru bir adım atmıştır.
Ancak, Türkiye’nin, savaş sanayiindeki atılımlarının ardından S-400’lerden kurtulması gerekiyor. Sn. Cavit Çağlar’ın düşüncesi devletimiz tarafından mutlaka değerlendirilmeli. Cavit Çağlar Bey’in SN. PUTİN’LE yakın ilişkileri S-400 konusunun çözüme kavuşturulmasını sağlayacaktır. Türkiye’nin Çelik Kubbe Projesi’yle ilgili yazımıza başlayabiliriz.
Değerli okuyucularım, bu hafta yerel siyaset ve Aydın’ın sorunlarından biraz uzaklaşıp ülkemizin bulunduğu coğrafyada yaşanan daha kapsamlı olaylar hakkında bazı aydınlatıcı bilgiler vermeye çalışacağım. Zira, dünyanın gözü kulağı bölgemizde. Farklı kaynaklardan birbirine zıt bilgiler geliyor. Bu bilgileri kimi zaman kafalarımız da almıyor.
Bir yandan geçim sıkıntısı, bir yandan gençlerimiz ve çocuklarımızın yaşam standartlarını sabit tutabilme ve onları hayata katabilme derdi bizi bunaltıyorken, öte yandan, bu kadar bilgi akışının ardından önümüzü görememenin, olanı biteni doğru düzgün okuyamamanın sıkıntısını yaşıyoruz.
Değerli okuyucularım, beni gördüğünüz her yerde, “Türkiye’nin durumu ne olacak, İstanbul’daki sanayiciler ve iş adamları, halk ve bankacılar bu konuda ne diyor?” gibi sorular yöneltiyorsunuz.
Sevgili okuyucularım, kuzeyimizde Rusya-Ukrayna Savaşı, güneyimizde, Ortadoğu’da içler acısı bir hal var. Savaşın kirli yüzü yoruma açık; ancak Ortadoğu’da katliam ve soykırım yaşanıyor. Rusya ve Ukrayna’da savaş nedeniyle her iki halk da perişan. Konuyla ilgili görüşlerimi yazacağım.
Bu savaşların olumlu bir tarafı yok. Nedenleri irdelemek yerine sizi sonuca, yani geleceğe götüreceğim bu hafta.
“Birbirimizin dilinden ancak biz anlarız.” düşüncesiyle ülkemizin, karşı karşıya olduğu sorunların arasında aslında nelerle uğraştığını, kadim devletimizin, yüksek öngörüleriyle nasıl “Dosta cesaret, düşmana korku veren” gelişmelere imza attığını en yetkili ağızlardan araştırıp öğrendim ve sizin için özetledim. Buyurun o halde.
İsrail’in ABD’yle iş birliği içinde inşa ettiği, özellikle 7 Ekim’den bu yana Filistin’de yaşanan soykırımı aktaran haber kaynaklarından dolayı “DEMİR KUBBE” isimli savunma sistemini duymayan kalmamıştır. İlk duyduğumuzda gözümüzde canlanan, dar bir coğrafyada kurulması nedeniyle de bilim kurgu filmlerindekilere benzer fiziki bir kalkandı değil mi? Üstelik bu kalkan, Patriotlar ile S400’leri dahi engelleyecek güçte. Dünyanın en önemli savunma sistemi olarak bilinen bir yapı. Peki bu Siyonist akıl, tüm dünyanın düşünemediği neyi hayata geçirdi ve dünyanın en güçlü savunma sistemini nasıl kurdu? Çok basit: Kendisiyle aynı yolda yürüyen, fikirleri ve zikirleri aynı olan bütün gelişmiş ülkelerden temin ettiği tüm güçlü silahları birbirine entegre etti. Yani bu sistemleri birbirinden haberdar etti, birbiriyle konuşturdu. İsmine de “Demir Kubbe” dedi. Evet, bu sistem İsrail’i çok güçlendirdi.
Ukrayna, Tataristan Alabuga’da Şahid kamikaze dronlarını üreten Rus-İran SİHA müşterek tesisini küçük bir hobi uçağıyla vurdu. Değerli okuyucularım, artık savaşlarda çok büyük ve güçlü silahlara sahip olmak yetmiyor. Onları en uygun zamanda birbirinden haberdar edebilmek gerekiyor. KIBRIS SAVAŞI’NDA SAVAŞ GEMİLERİMİZ Türk Hava Kuvvetleri tarafından vurulmuş ve onlarca askerimiz şehit düşmüştü. Bunun sebebi koordinasyonun bulunmayışıydı.
Nasıl insanlardaki mertlik bozulup hainlik ve gizli kapaklı iş çevirmeler arttıysa, erdemli insanlar kendi kabuğuna çekildiği için kötü insanlar cirit atmaya başladıysa, artık savaşlarda da mertlik, hak ve hukuk işlemiyor. İşte bunu gören yüce devletimiz harika bir işe girişti! Birçok konuda yerli ve milli olma stratejisi güderek savunma sanayimizde de ihtiyaç duyduğu sistemler ve silahları üretmeye başlayan ülkemiz, artık ordu envanterini yurtdışından donatmak yerine kendi ürettikleriyle şekillendiriyor. Bu, sanayii veya tarımda kullanılan bir makineyi üreterek elde ettiğimiz maddi kazançtan çok öte bir şey. Ordumuz için ürettiğimiz bir silah veya mühimmat bize *özgürlük* kazandırır. Çünkü biz fanusta değil koskoca bir dünyada yaşıyoruz. BM ve NATO’ya üyeyiz. Yıllarca terörist inlerini vurmamızdan hemen önce boşalttıran hainlerle uğraştık. Peki, bu nasıl oluyordu? Yabancılardan aldığımız silahlar, istihbaratta kullandığımız kodlar ve yazılımlar normal olarak bunları bize temin edenlerin kontrolündeydi.
Dostlarım, çırılçıplaktık. Ortadoğu ve Avrupa’nın arasında çırılçıplak duruyorduk. Son yıllarda basın, yayın ve sosyal medyadan duymaya alışkın olduğunuz üzere, kendi üretimimizi yapmaya başladık. Birçok çözüm envantere girdi ya da girmeyi bekliyor.
Fakat kara, deniz, hava ve hatta uzay savunma sistemlerinin çok olması, tek başına etkili ve katmanlı bir savunma mimarisi anlamına gelmiyor. Yapay zekâ algoritmalarının komuta ve kontrol altyapısında kullanılması gerekiyor. Devletimiz, Türk savunma sanayiinin devleri ASELSAN, ROKETSAN, TÜBİTAK SAGE ve MKE’yi bir araya getirerek HAKİM adında bir yazılımla ordumuza, kara, hava ve denizden gelecek tüm tehditlere bir arada cevap verebilme kabiliyeti kazandırma çalışmalarına başladı. Bu projeye de şu isim verildi: “ÇELİK KUBBE.” Savunma Sanayii İcra Komitesi 6 Ağustos’ta yaptığı toplantıda ÇELİK KUBBE projesini onayladı. Öte yandan, bu muhteşem ve doktrin niteliğindeki projenin savunma sanayiindeki yatırımları yönlendirici bir özelliği de olacağı kanaatindeyim. İşte tam da bu noktada bazı kaygılarımı sizinle paylaşmak istiyorum sevgili okuyucularım.
Biz bir NATO üyesi olarak hala ABD’nin düşman tanıma sistemini kullanıyoruz. Yunanistan veya Fransa da bir NATO üyesi ve aynı sistemi kullanıyor. Biz ancak yöntemsel kontrol sistemleriyle, yani manuel olarak bazı şeyleri aşabiliyoruz. Tam bağımsızlığımızı elde etmemiz ve kendi çelik kubbemizi oluşturabilmemizin tek yolu kendi düşman tanıma sistemimizi üretebilmemiz. Ancak bunu, elimizdeki batarya sayısının tüm ülkeyi savunmaya yetmeyen ve hala envanterimizde bulunan “S-400’lerle yapabilmemiz mümkün görünmüyor.” Şu anda en yüksekten gelecek tehditleri yok edebilecek SİPER silahımızın ulaşabildiği irtifa da S-400’lerinki kadar değil.
Tamam, “İçe kapanık bir ülke olalım; hiçbir yerden silah almayalım.” demiyorum. Ancak, elimizdeki S-400’lerin HAKİM adındaki bu yazılıma kaydedilmesi, S-400 gibi stratejik bir silah sisteminin ülkemizce geliştirilen ve şifrelenen iletişim ağına dahil edilmesi yine bütün bilgilerimizin dışarı çıkması demek değil mi?
Türkiye, Rusya’dan S-400 hava savunma sistemini 2017’de 2,5 milyar dolara satın almıştı. S-400, Arrow-3 ve F-22 Raptor gibi bir silah üretebileceğimiz maddi olanaklara neden elimizdeki S-400’leri Pakistan ve Hindistan gibi ülkelere satarak elde etmiyoruz? Belki de vatandaşlar olarak daha bilinçlenmeli, milletini her zaman baş tacı görmüş hükümetimizin yanı sıra partiler üstü bu konularla muhalefetin de ilgilenmesini sağlayarak bir kamuoyu oluşturmalı ve tam bağımsız büyük Türkiye hayalimize dünyanın bu kadar kaos içerisinde olduğu dönemde daha hızlı adımlarla yaklaşmalıyız. Çünkü, “gerçek başarı, krizleri fırsata çevirenlerindir” derler.
Sn. Cavit Çaglar’ın S-400’lerle ilgili ortaya koyduğu fikri bu yazımızda derinlemesine inceledik. Türkiye, kendi çelik kubbesini kurduğu zaman S-400’lerin işlevinin kalmayacağı ortaya çıkıyor. Sn. Çağlar’ın, S-400’lerin satışına dair bu fikrinin devletimizi yönetenlerin dikkate alması gerektiğini veya alacağını düşünüyorum.
[article id=”5224″ color=”bg-primary”][/article]