1 Masa 2 Sandalye

Bu kafayla gidilirse Aydın Özel İdare dönemini mumla arayacak

Hakkını teslim etmek gerekir,2014’de özel İdare sonlandığında -bakmayın siz her km’de büyükşehrin yaptığına dair tabela bulunmasına- Aydın’ın 493 köyünden çoğu asfalt, yolu, suyu bulunmayan yoktu.

BŞB yasası AK Partili eski bakanlardan Erdoğan Bayraktar’ın bir X paylaşımıyla tekrar gündeme geldi.

Ve dedi ki:”Bir ülkenin Köy nüfusunu yüzde 30-35 civarında tutamazsanız, şehirde ne varsa “KÖYE” getiremezseniz, hele hele fiilen köy olan yerleşim birimlerine mahalle ismini koyarsanız, nah kalkınmaya devam edebilirsiniz.”

Onun bu eleştiri içerikli paylaşımı onuncu yılını dolduran büyükşehir yasası defterinin yeniden açılmasını gündeme getirdi.

İlçe belediyelerinin yüzde 40 bütçesinin, su, reklam ve tabela gibi önemli gelir kalemlerini büyükşehre aktarmakla ilçeleri gelir açısından muhtarlık seviyesine düşüren yasa niçin çıkmıştı?

Özetle:

Çarpık yapılaşmayı önlemek, ulaşım ağı ile kente günlük gidiş gelişi kolaylaştırarak geri kalmış bölgelerin dengeli kalkınmasını sağlamak bu yolla, gençleri iş, güç sahibi yapmak ve böylece kırsaldan göçün önüne geçmekti

Peki,10 yılda Aydın nereye geldi?

Taşradan göçü önlemek için BŞB kurduğu şirketler aracılığıyla çiftçiye ucuz, yem,gübre,tarımsal ilaç,tohum desteği verecekti.

Ama destek adı altında  belli miktarda göstermelik yaş sebze ve meyve satın alındı seçim dönemlerinde yem ve gübre satın alındı ve oy rüşveti niyetiyle  dağıtıldı.

Düğme baştan yanlış iliklenince derde deva da olmadı örnek işsiz gençler kente akın etti ve kentler kasaba oldu.

İştirakler partili niteliksiz personelin ikışlası oldu ve  prim borcunu ödeyemeyince belediyeler  hem kendilerini batırdılar hem de emekli aylığını ödeyemez duruma düşen SGK’yı…

 

BŞB su havzalarını koruyacaktı,kıyısı olan kentlerin arıtma tesisi olmadığından Menderes Nehri  evsel atıklarla 4.derece kirlilikle suyu kullanılamaz, dünyanın sayılı akarsuları arasına girdi.

Yüzde 40 devlet katkısından ve önemli gelir kaynaklarından olan ilçe belediyelerinin  köylerin mahalleye dönüşmesiyle sorumlu oldukları alanları  20-30 misli arttı.

İİçe belediyeleri köyken mahalle olan yerlerin imar sorununu çözmeyince TKDK ve KOSGEB kredisi ile üretim ve işletme tesisi kuracaklar çıkan engel karşısında çareyi  göçmekte buldular.

İlçe belediyeleri parasızlıktan bu kadar geniş bir alana hizmet edecek akaryakıta güç yetirecek takat bulamayınca iflasın eşiğine geldiler.Can suyu için köylerden gelen taşınmazlar imdatlarına yetişti.

En çok etkilenen de  köyler ve köylüler oldu.1864’ten beridir  dalgalanan bayrak büyükşehre geçişte gönderlerden indi.

Muhtarları köye ait malların geliriyle, su kaynaklarının ve isale hatlarının  bakımı,onarımı,yolların tamiri,okulun ek giderlerini köy bütçesinden karşılardı.

Devlete yük olmazlardı.

Köylü ormanın bekçisiydi. Gireni, çıkanı yangın ihtimaline karşı izlerdi, çıkan yangını  daha ormancıdan önce söndürürlerdi. Devlet de onlara odunlarını ve ucuz kereste ve hayvanlarını ormanda otlatma hakkı tanırdı.

Köyler mahalle olunca orman da sahipsiz kaldı.

BŞB’lerin görünürde en iddialı oldukları alan sosyal yardımlardır. Ancak o konuda şeytani bir tuzak söz konusudur.

Dostoyevski Karamazof Kardeşler’deki  özetle Büyük Engizisyoncu ile Hz.İsa’yı  İspanya/Valencia da karşılaştırdığı kurguda Engisizyoncu insanların mehdi olduğuna inandığı Hz..İsa’yı   tutuklar ve Engizisyoncu onu zindanda ziyaret ederek konuşur.

Kurgunun bir bölümünde, anlatıldığına göre Hz.İsa’nın çöldeki bir yolculuğunda Şeytan der ki:

”Çölde etrafındaki bütün taşları ekmeğe çevir ve insanlara götür.” Ama İsa bunu reddeder.”Yalnız ekmekle yaşanmaz,” der, zira ekmek pahasına elde edilen itaatin değersiz olduğunu düşünür.

Engizatör der ki:”Oysaki elinde ekmekle gitseydin, bütün insanlık sana minnettar ve itaatkar bir sürü olarak, peşinden gidecekti, ama aynı zamanda gün gelip onlara ekmeklerini vermekten vazgeçtiğinde de tir tir titreyen bir sürü olacaktır bu.

Sen bunu reddettin ama sırf o basit ekmek uğruna yeryüzünün ruhu ayağa kalkacak, seninle kavga edecek, seni yenecek ve herkes de onun peşinden gidecek.

Ve bir gün biz gelip onlara ekmek vereceğiz ve bunu senin adına yaptığımız yalanını söyleyeceğiz. Eninde sonunda insanlık hürriyetlerini kendi elleriyle ayaklarımızın dibine bırakacaklar.”

Önce sadakaya alıştır, sonra oy için özgürlüklerine göz dik, gördünüz mü oyunun sinsiliğini… Aydın’ın canını yakan içine düştüğü sarmal da Daron Acemoğlu’nun şu tespiti:

 

“Sömürücü siyasal kurumlar ,sömürücü ekonomik kurumlar üretir ve onları güçlendirir.  ekonomik döngü de yeniden siyasal kurumları besler ki, bu bir kısır döngüdür”:( Daron Acemoğlu-James A.Robinson Ulusların Düşüşü s.342)

.

Her şeye rağmen büyükşehir yönetimleri her yerde Aydın’daki gibi olmayabilir. Zira en kötü yasa erbabının elinde iyi sonuç da verebilir.Bu da bir Yılmaz Büyükerşen’le mümkündür.

[article id=”5221″ color=”bg-primary”][/article]

Exit mobile version