Bir devlet gerek askeri ve emniyet gerek maliye gerek diğer kurumları idari ve mali yönden siyasi etkilerden arındırılmış bağımsız müfettişler(denetmen) tarafından ne kadar denetlenirse o kadar güçlü olur.
Çünkü her denetlemede kurum kendini derler, toparlar çalışanları yeniliklerden haberdar olur, onlara uyum sağlar.
Aksi halde atalet başlar, hizmette kalite kaybolur.devletin kurumları ve kaynakları görevini kötüye kullananların elinde denetleme korkusu olmayınca talan edilebilir.
Eğer Türkiye Birinci Dünya Savaşı’nda salgın hastalıklarda Avrupa Devletleri kadar askeri zayiat vermediyse bu başarıyı yaptığı denetlemelerde bulaşıcı hastalıklara karşı askeri aşılayan Genelkurmay Müfettişi Dr. Süleyman Numan Paşa’ya borçludur.
Arkadaşları ve Dr. Süleyman Numan Paşa(ortada oturan)
Bu askeri başarıya ek olarak savaştan yeni çıkan yokluklar içindeki Türkiye Sümerbank’ın kurduğu fabrikaları-dünyayı esir alan 1929 Büyük Ekonomik Kriz’e rağmen,- on yıl gibi kısa bir sürede gerçekleştirebildiyse bu başarıda Sayıştay’ın da payı vardır, demek mümkündür.
O Sayıştay ki, mali açıdan devletin parasının nerelere harcandığını kurşuna kadar denetleyen, kurum telefonundan yapılan özel konuşmalardan tutun da tebeşire kadar inceleyen, hesabını veremeyen kurum müdürüne zimmet çıkaran bir kurumdur.
Bunun yanında örnek MEB müfettişleri ortaokul ve liselere her üç yılda bir yaptıkları idari denetimlerde harcamalarda usulsüzlük tespit ettiklerinde sorumluların görevden alınmasını teklifle yetinmezler bir de fezleke ile savcılıklara suç duyurusunda bulunurlardı.
Devlet GAP’ı, barajları, sulama teşkilatlarını, ilk Boğaz Köprüsü’nü hastaneleri ve diğer sanayi, ulaşım ve altyapı yatırımlarını o tasarruflar sonucu, kendi imkânlarıyla yapmıştı.
Bakanlık müfettişleri tarafından günümüzde kurumlarda yapılan periyodik denetimler soruşturmalar dışında olmuyor. Bunun bir sonucu olarak gerek MEB bağlı kurumlarda gerek diğerlerinde başarı kalitesinin düştüğü gözlemleniyor..
Buna karşılık Sayıştay denetçileri periyodik denetimlerine devam ediyor ancak onlar da düzenledikleri raporları ilgili kurumlara göndermekle yetiniyor,hata ve kusurları düzeltmek ise kurumlara kalıyor.
Çünkü sandıkta siyasal gücü eline geçirenler seçilmekle kamu kaynaklarını harcama yetkisini ve istedikleri personeli işe alma hakkını da kazandıklarını varsayıyorlar.
Bu düşüncenin bir sonucu ehliyet ve liyakatine bakmaksızın kurumlara sözlerinden çıkmayacak atamalar yapabiliyorlar. O nedenle devasa bütçeli kurumların raporları bile hiç hatasız olabiliyor.
Buna bir neden de Sayıştay gibi köklü kurumlarda yıllar içinde oluşmuş kıdem üzerine kurulu “Usta” geleneğinin “bizden olsun” tarafgirliği sonucu bozulmasıdır.
.Çünkü bu tür köklü kurumlarda kıdemli Ağabeyler, Ustalar varken kıdemsizler zorunluluk olmadıkça grup sorumlusu yapılmaması bir devlet geleneğidir.
Yılların birikimi gelenekler çiğnenerek müdür ya da müdür yardımcısı olanlar da iktidara minnet borcunu ödemek için ne yapsın, o da çareyi denetim raporlarına müdahale etmekte buluyor.
Sayıştay denetçileri bir belediyede personel aylıklarını yıllık bütçenin yüzde 30’unu aştığını tespit ederlerse aşan miktarı yasaya göre görev zararı olarak başkan öderdi.
2017’de belediyelere garantileri karşılığında şirket kurma hakkı tanındı. Alacakları personeli şirketler üzerinden alınca doğal olarak denetim yetkisi Ticaret Bakanlığı’na geçti.
Böylece belediyeler görev zararını arkadan dolanarak savuşturmuş oldular.
Bu fırsatı ele geçiren başkanlar ihtiyacın iki, üç katı personel alınca bu sefer SGK primlerini ödeyemedi.
Çoğu en azı 100 milyon TL’nin üzerinde olan borcunu ödese belediye batacak, Ülke genelinde ödemese SGK batacak. Bakalım belediyeler bu işin içinden çıkabilecek mi zaman gösterecek.
Diğer yanda hava alanı, tüneller,boğaz köprüleri,şehir hastaneleri,otoyollar benzeri yatırımlar,devlet garantisinde, yap-işlet-devret yöntemi ile yapıldığı için doğal olarak en büyük ihaleler de Sayıştay denetiminin dışında kalıyor
Bizdeki yap-işlet-devret yönteminin bir benzerini 1970’li yıllarda az gelişmiş ülkelere uzun vadeli ödeme kolaylığı karşısında ABD Şirketleri yapmıştı.
Zamanın ABD yönetimi şirketlerinin yapacakları işlerle birlikte petrolü de Amerikan Bankaları aracılığı ile doları karşılığında satarsa Suudi Krallığı’na garantörlük sözü vermişlerdi.
Konuyu anlatan John Perkins ABD Şirketleri’nin yaptıkları az gelişmiş ülkelerin kaynaklarını sömürmek olarak nitelendirdiği bu ticari faaliyeti Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları adıyla kitaplaştırmıştı.
(John Perkins kitabında yaptıklarını Dünya Bankası, Birleşik Devletler,Uluslararası Kalkınma Ajansı ve diğer yabancı yardım kuruluşlarından büyük şirketlerin kasalarına ve gezegenimizin doğal kaynaklarını kontrol eden birkaç varlıklı ailenin ceplerine para aktarmaktır,şeklinde tanımlar.)
Bakalım bizde uygulanan yöntem uzun vadede devletin karı/ zararı noktasında nasıl bir sonuç verecek ömrü olan bekleyip görecek.
Sonuç olarak bağımsız müfettişler tarafından kurumları denetlenmeyen milletlerin gerek ekonomik gerek siyasal gerekse sosyal krizlerle karşılaşmaları kaçınılmazdır.
[article id=”5289″ color=”bg-primary”][/article]