Başkanların tek bildikleri belediye taşınmazlarını satmak

Dedelerimiz, 50 yaşın üzerindekilerden söz ediyorum, Mehmet Kaplan’a göre Savaş Nesli’ndendi.

Sekiz, dokuz yıl süren Osmanlı’nın yıkılış dönemi savaşlarında şehit olanlar geride dul bir eş ve ikişer, üçer yetim bırakmıştı.

Sağ dönenlerin ise ne malı ne de mülkü vardı üstelik omuzlarında yiyeceği ekmeğe muhtaç bir ailenin yükü vardı.

Atatürk bir ziyaretinde Mersin’i gezerken gördüğü köşklerin sahiplerini sorar.Hepsinin Rum,,Ermeni ve Yahudi vatandaşlara ait olduğunu öğrenince “onlar bu köşkleri yaparken siz neredeydiniz,” der.

Kalabalık içinden aksakallı bir ihtiyar “Paşam, biz o sıralar Yemen’de, Çanakkale’de, Balkanlar’da, Tuna Boyları’nda savaşıyorduk,” der. Atatürk bu söze verecek bir cevap bulamaz.

Dedelerimizden böyle bir miras devralan babalarımıza Mehmet Kaplan “Tasarruf Nesli” adını verir.

 Onların ömürleri fundalık açarak delice aşılamakla,, ılgın,,çayır kökü kazarak toprak ıslah etmekle  geçti..

Tasarruf Nesli’ni bizler Rahat Nesil izledi..

Bizler çarık giymedik, kıtlık çekmedik, yılda gir kez de olsa çocukluğumuzda bir iskarpin ayakkabımız ve takım elbisemiz oldu, okul yüzü gördük, üniversitelerde okuduk.

 

Ayrıca Tasarruf Nesli babalarımız aileleri yanında dostunun, komşusunun da adam olmasına yardım etti..

Sanki herkesin kesesi ortaktı, karşılıklı yardımlaşarak fakiri mal, mülk sahibi yaparak muhtaçlıktan kurtardılar.

Muhtarlık, azalık yapanlar toprağı olmayan, fakir köylünün hayvanlarını otlatacakları yeterli otlak ayırmışlar, bu arazilere birileri çökmemesi için köy üzerine tapulattırmışlardı.

                                                                                                              Karacaören Mah.

Bizden sonraki kuşağa ise Mehmet Kaplan sağ olsaydı her halde Ultra Rahat Nesil adını verirdi.

Keyfine düşkün,önünü,ardını,düşünmeyen,hazır bulduklarını rahatı için satan bir kuşak..

Ne yazık ki, bu kuşağın idealizm anlamında bir memleket hikâyeleri yok.

Tek amaçları terlemeden, bol para kazanmak ve onun sağladığı konfor ve rahatlık…Ödevini yapmadan bol not isteyen öğrenciden bir farkları yok.

Armut dibine düşer misali bu gerçeği belediye başkanları doğruluyor.

Borçlu ve ödemede kaynak bulmada zorlanacağı bir belediye başkanlığına bile bile aday olmakla batık şirkete talip olmak arasında ne fark var?

Bir şartla…

Eğer bir aday seçim öncesi vatandaşa bu niyetini açıklayarak seçilmişse söylenecek bir söz olamaz.

Tersi söylenmiş halk aldatılmışsa yapılan en hafifinden yüzsüzlüktür.

Hele bir de  o taşınmazlar  zamanın muhtarı ve ihtiyar heyeti tarafından ne amaçla köyün ortak kullanım alanı için tahsis edilmiş ise bu gün de aynı şartlar geçerliliğini sürdürüyorsa…

Ayrıca köy tüzel kişiliğinden intikal eden  taşınmazlar vatandaşın bağışı ise gerek halkta gerek ilk sahibinin yakınlarında her bir tarlanın, zeytinliğin, otlağın ayrı bir hikâyesi vardır.

Boşuna söylenmemiş;

Zengin adamı hayırsız evlat bitirir,

Küçük memuru süslü avrat biririr,

Politikacıyı da hırs bitirir,.

En büyük zararı da politikacı verir.

Çünkü  kendini bitmekle kalmaz,topyekün bir ilçeyi,kenti hatta milleti de bitirir.

Taşınmaz satışları bütün belediye başkanlarının baştan düşüncesizliklerinin ve konfor tamahkârlarının ortak kusurlarıdır.

Abdürrahim Karakoç’un; Mektup yazdım Hasan’a, ha Hasan’a ha sana,.dediği hesap Yenipazar örneği herkes için geçerlidir.

Yenipazar’da ihaleye çıkarılan Karaçakal Mestanlar Mahallesi’ndeki 40 dekar,

Karacaören Mahallesi’ndeki 120 dekar,

,Hacköseler Mahallesi’ndeki 240 dekar arazinin tamamı her üç mahallenin hayvanlarının oyalandığı otlaklardır.

Oysa bu mahallelerde hayvancılık bir numaralı geçim kaynağı olma özelliğini sürdürüyor.

Üstelik Hackösler Mahallesi’ndeki arazinin ortasından yol geçiyor ki satılırsa çoğu vatandaş bağına, bahçesine, zeytinliğine fıstık tarlasına gidip gelemeyecektir.

Ayrıca bu tür ihale yöntemiyle satılacak yerlerde çok dikkatli olmak gerekir.

Aydın’da  arkasında kimin olduğu meçhul, bu günlerde bol miktarda emlakcı adı altında çengelci dolaşıyor.

Nihayetinde belediyelerin satmak istediği bu arazilerin kanla alınan vatan toprağı olduğu, bütün savaşların temelinde toprak kazanmanın yattığı, gerçeği akıllardan çıkarılmamalıdır.

Zira Ülke olarak içinden geçmekte olduğumuz zorlu dönem aç kurtların iştahlarının kabardığı “sisin tam kıvamında” olduğu zamanlardır.

O nedenle birileri adına taşınmaz alanların arkasındaki gerçek kişilerin güvenlik soruşturmaları yapılmadan arazi satışı yapılmamalıdır.

Bu konuda halk arasında pis dedikodular dolaşıyor.

Bu taşınmazlar eğer satılacaksa ya şartnameye bölge insanı lehine maddeler konulmalı ya da birinci öncelik yan parsel sahiplerinde olacak şekilde pazarlık usulüyle bölge insanına satılmalıdır.

Bu gerçekler karşısında siz olsanız eskiden muhtarlar ve ihtiyar heyetleri bile bu günkü belediye başkanlarından ve meclis üyelerinden daha idealist, daha ileri görüşlülermiş, demez misiniz?

Onların millete kazandırdıklarını günümüz belediye başkanları, meclis üyeleri üç günlük konforları için yüzleri kızarmadan satabiliyorlar.

Demek ki, zengin adamın hayırsız evladı için söylenen her toplayanın bir dağıtıcısı bulunur, sözü politikacılar için de geçerliymiş….

[article id=”5206″ color=”bg-primary”][/article]