Bu denge 1990’lı yıllarda Türkiye Gümrük Birliği’ne girince ve o yıllarda etkisini gösteren globalleşmeyle bozuldu.
Tek çözüm, çiftçinin acilen Tarıma Dayalı Entegre Sanayi’ye geçiş yapmasıydı. Yani ürettiklerini, örnek olarak sütü çiğ olarak değil de peynir, kaymak olarak satmaktı.
Dönüşümü çabuklaştırmak için kırsalda yatırım yapacaklara kredi vermek üzere TKDK, üretim tesisi kuracak küçük ve orta ölçekli yatırımcılara kredi desteği sağlamak için KOSGEB kuruldu.
Özetle un hazır, şeker hazır, sıra helva karmasına gelmişti ki, o görev milletvekillerine düşüyordu.
Çünkü Aydın çiftçisi sağlamcıdır, bilmediği bir alana hele borç alarak yatırım yapmaktan, bürokrasi ile mücadele etmekten korkar. Cesaretlendirmek gerekir.
O nedenle tanınan, bilinen, kurumlarda ağırlığı olan, sözü geçen birisi önüne düşerse yatırıma razı olur. Birkaç örneği görülünce arkası gelir.
Ama Aydın, sahip olduğu eğitimli beşeri gücü ve sanayileşmedeki bu coğrafyanın sağladığı diğer imkânları, milletvekillerinin görmezden gelmelerinin de bir sonucu olarak değerlendiremedi.
O nedenledir ki, günümüzde kişi başı milli gelirden aldığı pay, ülke ortalamasının 18-20 bin TL altındadır.
Yoksulluk ve işsizlik kendine muhtaçlıkta politikacının işine gelebilir ama sadaka toplumu olmak, insanların onurunu, gururunu ve karar verme özgürlüğünü kesin olarak yok eder.
Nitekim diplomalı işsiz gençler, harçlık almaktan utanır oldukları için bu ülkede ömürlerinin en verimli günlerini gündüz uykuyla, geceleri internet başında geçiriyorlar.
Bu durum, sorumluluğun bilincinde olan milletvekillerinin ve politikacıların uykularını kaçırmıyorsa bilin ki, onların siyasetten beklentisi kendilerinedir; konforudur, ballı emeklilik maaşıdır.
Aydın’da maalesef bu anlamda siyasetçinin öznesi kendisidir.
Sonuçta o sanayicinin öngörüleri gerçekleştiği gibi daha da beteri oldu, günümüz gençleri o gazozu bile satacak imkandan yoksunlar.
Üniversite açmışsınız, en gözde üniversiteleri bitirmiş gençleriniz var; iş imkânı sağlayarak bilgi ve enerjilerinden yararlanamıyorsanız neye yarar?
Oy avcılığı için gereksiz yere belediyelere işçi alırsınız, bu sefer de belediye maaş ödemekte zorlanır, SGK prim borçları için kapıya dayanınca çığırtkanlık yaparlar.
Nasıl olsa devletin malı deniz… Bu utanç duyulacak bir haldir.
Aydın değişsin, refah seviyesi artsın, insanlar mutlu olsun isteniyorsa, milletvekillerinin ve elitlerin yüzleşmeleri gereken gerçek budur.
Bu manzara karşısında, eğer yüzleşme olacaksa işe şu iki sorunun yanıtını bulmakla başlanmalıdır:
İlki, vekâletin kendilerine yüklediği sorumluluğun bir gereği olarak girişimcilik konusunda milletvekillerinin gençleri heveslendirmek, istekli olana yardımcı olmak gibi bir yükümlülükleri yok mu?
İkincisi; muhalefet milletvekili olmak yasama çalışmaları dışında yan gelip yatmak mı, ya da dostlar alışverişte görsün misali kuru birkaç demeç vermeyi siyaset yapmak mı sanıyorlar?
Örnek:
Çoğunlukla TKDK, bazen de KOSGEB kredileri ile üretim ya da işletme tesisi kuracakların karşısına ilk çıkan engel imar sorunu oluyor.
Köyler mahalle olmuş ama imar durumları ilçeyle entegre hale getirilememiş.
Vatandaşların buralarda üretim tesisi veya işletmeler kurabilmesi için yedi kurumdan izin almaları gerekiyor, o da kolay olmuyor.
Muhalefet ve iktidar milletvekilleri bu konuyu bilmiyor olabilirler mi? Farkındalar ise BŞB başta çoğu belediyenin yönetimi muhalefette. CHP milletvekilleri çiftçinin, girişimcinin üretim ya da işletme tesisi kurmasında en büyük engel olan bu konuyu niye çözmüyorlar?
Sonuç olarak anlattıklarım bir ütopya değildir. Gerçeğin kendisidir. Çünkü Aydın dışında çoğu ilde belediyeler kalkınma ajansı gibi çalışır, milletvekilleri bir öncü, bir liderdir.
Aydın kalkınmıyor, daha geriliyorsa o nedenle gençler İzmir-Denizli Karayolu’nda gazoz bile satamıyorlarsa asıl sorun, siyasetteki kifayetsiz muhterislerin başı çektiği kısır döngüdür.
Eski Aydın bu sarmaldan çıkarsa, mümkündür.
[article id=”5220″ color=”bg-primary”][/article]