1 Masa 2 Sandalye

29 Ekim sadece konserlerden ibaret bir bayram değildir

Millet olarak laik ve demokratik Cumhuriyet’e çok şeyler borçluyuz. O nedenle Bu kutlu günde sevinmek, elde bayrak meydanları gururla doldurmak, Cumhuriyet’in değerini henüz idrak edemeyen çatlak seslere, insanlık düşmanı teröristlere verilecek en büyük cevap olacaktır.

Aydın Kurtuluş Savaşı öncesi dönemin bütün eziyet ve sıkıntılarını yaşamış bir kenttir. Yunan işgaliyle birlikte göç edenlerle 30 bin olan yaklaşık nüfus on binlere inmiştir.

Kuvayımilliye’nin temeli Albay Şefik Bey’in(Aker) Yörük Ali Efe Çetesi’ni organizesiyle Aydın/ Çine’de atılmıştır.

Dolayısıyla işgal kuvvetleriyle ilk silahlı çatışmalar da bu topraklarda başlamıştır. Eğer düşman çete savaşlarıyla oyalanmasaydı Büyük Millet Meclisi kurulmadan Ankara’ya dayanma ihtimali yüksekti.

O nedenle düşmanı oyalayan çete savaşları sonucunda kazanılan zaferin Cumhuriyetle taçlanmasında Aydın halkının ayrı bir yeri ve önemi vardır.

Ama geçen bir asırlık sürede Aydın’ın bu başarısını ebedileştirerek gelecek kuşaklara aktaracak ne ADÜ’de bir Araştırma Merkezi kuruldu ne bir belediye başkanı ne de Kültür Müdürü Kurtuluş Savaşı Müzesi açmayı aklına getirdi. Sanki Aydın’da bu başarının üzerine bir şal örtülmek istendi.

Yakın dönemde bir hemşerimiz Kültür Bakanlığı yapmasına rağmen o konuda yine de değişen bir şey olmadı.

Eğer Sabahattin Burhan olmasaydı bu millet ne Yörük Ali’yi ne Çete Ayşe’yi ne de Sökeli Cafer Efe’yi tanıyacaktı.

Kendi tarihine ve değerlerine bu ilgisizliği gören bir yabancı da sanacak ki Aydın düşmanla mücadelede üzerine düşeni yapmadığı için cezalandırılan bir şehir.

Milli bayramlarda belediye deyince tek akla gelen konser oluyor.Eğlenceler genç kesimde bir heyecan yaratıyor ancak o günün ruhuna dair bir şey kazandırmıyor.

Aynı ruhsuzluk efelik ve zeybeklik konusunda da var.. Efelik deyince akıllara hep işin folklorik yönü gelir sanırsınız ki, düğünlerde,bayramlarda gösteri yapan oyun ekibidir.

Hâlbuki oynamak, efe ve zeybeklerin en nadir yaptığı işlerdendir. Hele kadın erkek bir düğünde ya da bayramda oynayanı hiç görülmemiştir.

 Efe deyince oyun ekibi değil zengin karşısında, haklı olmak kaydıyla fakirin yanında yer alan,garibana arka çıkan, mazlumu zalime karşı koruyan mert kimse akla gelir.

Gerek o günleri yaşayan “Savaş Nesli” büyüklerimizin bize anlattıklarından gerek yazılı kaynak ve resimlerden anladığımız 10.yıl,15. yıl kutlamalarının hayli coşkulu geçmiş.

O ilk yıllardan uzaklaştıkça bir heyecan azalmasının yaşanması olağan bir hadisedir ancak daha yakın zamanlara kadar kutlamalar gençlerde o heyecanı az da olsa canlı tutuyordu.

Okullar bu bayramlara hazırlanır, görevlendirilen öğretmenler eşliğinde gösteri gruplarıyla, boru trampet takımlarıyla, şiir okuyacak çocuklarla ayrı bir atmosfer yaşanırdı.

Anne babalar çocuklarını izlemek için tören alanlarına akın ederlerdi. Halk farklı bir gün yaşardı. Geceleri spor kulüplerinin,sivil toplum örgütlerinin katılımıyla bandolar, boru trampet takımları eşliğinde fener alayları düzenlenirdi.

O törenlerde kentteki bütün kuruluşlar, çiftçiler traktörleriyle, esnaf ve zanaatkârlar alet edevatıyla, avcılar köpekleri ve tüfekleriyle, kısaca kadınlı erkekli gruplar günle ilgili döviz ve pankartlarla resmî geçide katılırlardı.

Düşman işgalinden kurtuluş günlerinde kentlisiyle, köylüsüyle halk 5 Eylül’de Nazilli’ye, 7 Eylül günü Aydın’a akın ederdi. Gurur abidesi, istiklal madalyalı gaziler protokolün başköşesinde ağırlanırlardı.

Sonuçta bizim milletimizin gözünde “Cumhuriyet”, uğruna binlerce şehit verilen bir mücadele ile kazanılmış bir değerdir. Bir medeniyet hamlesidir.

Çünkü o sayede bu millet kadın erkek eşit yurttaşlık hakkına kavuşabilmiş çağdaş kadınlara daha erken seçme ve seçilme hakkına kavuşmuştur..

Savaş devam ederken 1921 yılında Atatürk Ankara’da topladığı Maarif Kongresi’ne kendisi cepheden gelerek katılmıştır.

Cumhuriyetin en büyük projesi okullaşmadır. Günümüz okur-yazar oranı yüzde 97 ise, özellerle birlikte Türkiye’de yaklaşık 150 üniversite varsa bunu Cumhuriyet’in eğitim projesine borçluyuz.

Ülkenin en uzak yerleşim yerlerine açılan okullar sayesinde köyde, mezrada, kırsalda yaşayan ailelerin çocukları okuyabilmiş; kentte yetişen bir çocukla aynı haklara sahip olabilmişlerdir.

 O çocuklar vali, milletvekili, bakan, başbakan olmuşlardır. İçlerinden İslamköylü Süleyman Demirel(Çoban Sülü) Cumhurbaşkanlığı makamına oturabilmiştir.

Velhasıl milletçe laik ve demokratik Cumhuriyet’e çok şeyler borçluyuz. Bu kutlu günde sevinmek, coşmak; bayraklarla meydanları gururla doldurmak, Cumhuriyet’in değerini henüz idrak edemeyen çatlak seslere,insanlık düşmanı teröristlere verilecek en büyük cevap olacaktır.

[article id=”5283″ color=”bg-primary”][/article]

Exit mobile version